Mesai yorgunu gazeteci pastanın üzerine oturdu!

İZMİR'DEN TATLI GEYİKLER - GÜRKAN ERTAÇ

Gazetecilik zor meslek dedik ya, Spor Servisleri çok daha fazla yıpratıcı. Eşinize, çocuklarınıza akşam erken geleceğinizi vaad edersiniz, öğleyin kulüpler gece maçı bağlarlar, gece yarılarına kadar takılıp kalırsınız.
Sadece Cumartesi ve Pazar değil, haftanın her günü spor yazarları için yıpratıcı olur. Çünkü iki haftada bir Avrupa Kupaları nedeniyle gece yarılarına kadar nöbetçi kalırsınız. Türkiye Kupası maçları da cabası. Hele ligler başlamadan önce takımlar gece maçlarını serinde oynasınlar diye kimi zaman başlama saatlerini 22.30'a alırlar, sabaha karşı gidersiniz eve.
KAZIM'IN YAŞGÜNÜ PASTASI
İşte böyle bir meşakkatli gece rahmetli Selamettin Bayındır kardeşim sporda nöbetçiydi. Günün yorgunluğuna gecenin stresi ve ağırlığı tuz biber ekmiş. İş bitmiş ama gazetenin aracı bekleniyor. Selamettin'i Bornova'ya evine bırakacak, oradan Arda Birgili'yi Karşıyaka'ya götürecek. Hayli zaman bekledikten sonra danışmadan telefon gelmiş, "Ağabey araba geldi, hadi" diye. Selamettin yorgunluktan bitap, arabanın ön tarafına şoförün yanındaki koltuğa atmış kendini.
ÇİKOLATALAR AKIYOR!
Gece Amiri Kazım Yalavaç'ın çocuğunun da ertesi gün evde yaş günü varmış, şoför İsmet'e para vererek, "Oğlum, Hatay'daki açık pastanelerden birinden büyük bir yaş günü pastası al" demiş. İsmet de pastayı almış, Selamettin Bayındır'ın oturduğu koltuğun üzerine bırakmış. Bayındır, yorgunluktan pastanın üstüne oturduğunun farkına bile varmamış. İsmet gelmiş sormuş:
"Selamettin ağabey, burada bir pasta vardı, gördün mü?" diye. Selamettin koltuğa biraz daha yerleşip etrafa bakmış," Görmedim" yanıtını vermiş.
Neyse bizim ekip Bornova ve Karşıyaka seferi için hareket etmiş. Gerisini Arda Birgili anlatıyor: "Selamettin ağabey Bornova'da arabadan indi, bir de ne görelim, pantolonunun bir tarafından çilekler, öte yanından kremalar, ortadan da çikolatalar akıyor. Şoför İsmet'le başladık kahkahadan kırılmaya.
Bayındır bir taraftan pastadan kurtulmaya çalışıyor, öte yandan da tehdit ediyor: "Gazeteye gider söylersiniz ikinizi de öldürürüm." Tabii Arda'nın bu olayı yetiştirmek için gazeteye her günkünden bir saat önce geldiğini iletmeye gerek yok. Selamettin iyi insandı, mekanı cennet olsun.
AH ŞU KÖR OLASI ADRES?...
Basınımızın maradonası rahmetli Nizamettin Bedir'e istihbarat şefi bir görev vermişti; 5432 sokakta kömür zehirlenmesinde 3 kişi hayatını kaybetmişti.
Nizamettin, Vahab Dabakan'la birlikte gazetenin arabasına atlayarak olayın cereyan ettiği adresi bulabilmek için yola çıktı. Ekip sora sora 1 saatlik maceradan sonra adrese ulaşabildi. Sis vardı ve yağmurdan yollar yer yer göl haline gelmişti. Kurbanların fotoğrafları çekildi, haber toparlandı. Gazeteye dönmek için dışarı çıkılırken sis de yavaş yavaş dağılıyordu.
Nizamettin, Vahap'a döndü, "Ben burasını hatırlar gibiyim yahu" dedi. Bir dakika sonra da, "Allah, bu bizim mahalle " diye feryat etti. Meğer zehirlenenler Nizamettin'lerin oturdukları evin sırasındalarmış.
Vahap Dabakan Nizamettin'e esaslı söylendi, "Mübarek, madem senin mahallendi, 2 saattir niye bize adres aratıyorsun" diye.
DANDİNİ GÖBEK REŞAT
Gazetecilikteki aşamasını Genel Müdürlüğe kadar tırmandırmayı başaran kardeşim Hamdi Türkmen, 1973 yılında pırıl pırıl bir çiçeği burnunda muhabir olarak Yeni Asır gazetesine gelmişti.
Hamdi, kendisine verilen masaya heyecanla oturmuş, belirli yer ve kişilerin telefon numaralarını kaydetmek içinW de bir telefon fihristi satın almıştı. Ancak aksi tesadüf o zamanın Sağlık Müdürü Reşat Tanberk'in telefonuyla gazetenin Ege Masası'nın 26594 numaralı telefonunu aynı hizaya yazmıştı.
AKSİ BİR İŞLETMECİ
Çay ocağını da bizim "Dandini göbek Reşat" adını taktığımız Reşat isminde, tonton görünüşlü ama o derecede de zehir zemberek, aksi bir işletmeci çalıştırıyordu. Reşat'a çay söylersin, "Demlemedim, kahve iç" derdi, ya da kahve söylersin, çay getirir, işini sanki tabağı suratına atar gibi bitirirdi. İstihbarat şefimiz Erhan Ünver, Hamdi Türkmen'e görev verdi, "İzmir ve çevresinde hayvanlarda şap hastalığı artmış. Sağlık Müdürü Reşat Tanberk'i ara, durumu öğren de bir haber yap" dedi.
AKSİLİĞİ ÜZERİNDE
Hamdi telefon defterini açtı, santralden hat alarak defterdeki yanlışlığın esiri, hemen yanı başındaki masadaki 26594 numaralı telefonu çevirdi ve, "Reşat beyi rica edeceğim " dedi. Kulakları çınlasın Kenan Sönmez o sıralarda Ege Masası'na bakıyordu, kahveci Reşat'a seslendi " Reşat, Reşat telefondan istiyorlar..."
'NE VAR BE...'
Reşat tüm aksiliği ile telefona geldi, "ne var be, kim istiyor" dedi.
Hamdi ise tüm kibarlığı ile, "Reşat bey, İzmir'de şap hastalığı yayılıyormuş, durum ne acaba ?" diye sordu. Reşat parladı, "senin şapını..." şeklinde bir küfürle karşılık verdi. Hamdi durumun farkına hala varamamış, "Rica ederim Reşat bey, size yakışmıyor. Karşınızda bir gazeteci var, unutmayın" diyordu. Gazetede çalışan tüm personel bu ikilinin telefon muhabbetine dinliyor, bir yandan da gülmekten masaların altına giriyordu. Sonunda ikisi de birbirlerine baktılar ve yan yana masalarda konuştuklarını anladılar da anlaşmazlık sona erdi.

Bu web sitesinde çerezler kullanılmaktadır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

"Tamam" ı tıklayarak, çerezlerin yerleştirilmesine izin vermektesiniz.