• BUGÜNKÜ YENİ ASIR
  • Namaz Vakitleri
  • VavTv Canlı Yayın

BESİM KAZADO

Güney Afrika'da Ege lezzetleri

besim.kazado@yeniasir.com.tr Tüm yazıları
Giriş Tarihi: 10 Ocak 2012
Cape Town'ın en işlek semtlerinden biri olan Green Point'te 'Rocca' adındaki bistro, salataları, makarnalarıyla tam da bize hitap ediyordu...
Meğer büyük annesi Türkiye'den gitme bir Yunanlı, Costa Peroğlu'ya aitmiş. Costa'nın tipi tam bizim Anadolu delikanlısı. Yunan, İtalyan sözün kısası Akdeniz menusü hakim burada


Cape Town'un en işlek semtlerinden biri, şehrin içinde, denize yakın, merkeze yakın "Green Point". İlk gün evinde kaldığım Tania'nın minik şehir turunda gösterdiği yerlerden biri idi. Hani demistik ya, alışverişlerimde artık ilk gordüğümde değil de bir, iki gün sonra aynı beğeni ile bakıyorsam, demek bu tamamdır deyip beğendiğim ne ise alıyorum, işte 'Green Point"te de aklım kalmış ki bir kaç kere geldim buraya. Tüm renkli cadde ve sokakların arasında 'Cape Quarter' favorim oldu. Üç katlı şipşirin bir kompleks. Çiçekçiler, çok özel butikler, evlere lazım gereçler sunan dükkanlar, muhteşem marketler ve de, ve de birbirinden şık bistrolar.

LİMONCELLO MOLASI

Bu bistrolar arasında bir 'Rocca' vardı ki en çok onu sevdik. Bize pek yakın geldi salatalar, makarnalar...
Meğer büyük annesi Türkiye'den gitme bir Yunanlı, Costa Peroğlu'ya aitmiş. Costa'nın tipi tam bizim Anadolu delikanlısı. Yunan (Ege tarzı), İtalyan sözün kısası Akdeniz menusü hakim burada. Mutfağının özelliği sade ve çok lezzetli ve en önemlisi her gün hatta her ögün taze yapılması. Organiği eklemeyeceğim, çünkü bu anakarada her şey organik. Bu özelliklere bir de iyi bir servis ekibi eklersek, kaymaklı kadayıf... İlgi ne kadar mühimdir ki akşamları her eve dönüşümüzde yolumuzu 'Cape Quarter'da mola vermek üzere planlıyorduk. Bir 'limoncello', bir sohbet... Çok iyi dostluğuyla bizim buralarda yabancı olmamamızı sağlayan Bodrumlu Mehmet'i de tanıştıran Costa, çok da heyecanlı idi. Yakında evleneceği nişanlısı, ailesi ile birlikte düğün için gelmişlerdi. Düğüne katılamayacağımız için 'pre' yani düğün öncesi kutlama yaptık.

MARJİNAL BİR SEMT

Bu kompleksten, arka sokağa doğru çıkarsanız hepsi ayrı renkte, pırıl pırıl tek katlı villalarla bezenmiş minik sokakların içinde buluyorsunuz kendinizi. Burada Cape Town'un marjinal kişileri oturuyormuş. Birbirinden ilginç bistrolar, çok özel butikler, iş yerlerini burada ve sadece burada neşe içinde ziyaret ediyorsunuz. Neşe içinde diyorum, çünkü tüm buralarda bulunanlar neşe içinde sizi karşıladıkları gibi, aynı heyecanla bir alışveriş yapmanız önemli değil, nerelere, nasıl gidebileceğinizi güle eğlene anlatıyorlar. Şehrin en iyi kafelerinden, 'Manhattan'a mutlak uğramanız gerekir.
Bu arada önünden geçerken minikliği ve şirinliği ile dikkatimizi çeken bir emlak bürosu kapısındaki sohbet, bir arkadaşımızın ev almayı aklına koyması ile bitti. 'Property real estate'e hani turistik bir yeri gezer gibi uğramak farz oldu.
Hemen karşı kaldırımda 'kitsch& camp' diye bir butik var ki bu kadar mı marjinal, bu kadar mı orijinal olur? Gördüğüm en değişik mug'ları buradan alıp serime ekledim.

İTHALAT İHRACAT

Hemen karşısında 'the fabric library' diye bir kutüphane var ki, 3-4 saatte zor çıkarsınız meraklısı iseniz. Bu arada herkes birbiri ile konuşuyor, herkes ya gitmek istediği yer hakkında bilgi alıyor, ya işini söylüyor, fikir alıyor... Bu da dünyanın her tarafından gelenlerle oluşunca çok enteresan oluyor tabii ki. Mesela Mehmet arkadaşımızın bistrosunda otururken yanında oturan bir hanımla Afrika, yurt içi uçaklarından konuşurken kocasının iş için devamlı Joburg'a gittiğini soyleyince işten konuşmaya başladık.
Çok önemli bir yüz, vücut solüsyonu import ettiklerini söyledi, sadece tabii bilhassa meyvelerden oluşuyormuş. Bir arkadaşım geldi aklıma, telefonlarinı verdim. Herhalde çalışmaya başmışlardır. İşte bu da bizim import, exportumuz. Azıcık aşım kaygısız başım... Benden bu kadar dermişim...
O kadar da komik şeylere şahit de olduk, anlatacağım minik serüven gibi. 'Rikkis Taxi' diye bir taksi durağı var. Oradan araba söyledik eve. Hemen geldi. Siyah, şu İngiliz taksilerinden. Hani arkada 3 kişilik yer var, daha fazla kişi gelirse karşılarına ters olarak iki kişi de oturabiliyor. Biz Waterfront'a gittik. 2 saat kadar orada takılıp sevdiğim 'Mezepoli'ye akşam yemeğine gitmek üzere caddeye dogru yürürken ne görelim, bizim taksilerden, (ilk gün olduğu için tanıdığımız tek durak) biri ve aynı şöför. İçeriden de 3 genç iniyor, biz de sevinçle seslendik, bekledi. İçeri bir bindik ki güzeller güzeli bir kız oturuyor. Şöför arkadaş hanımefendiyi bir yere bırakıp, bizi dedidiğimiz adrese götüreceğini söyledi. "Peki" dedik. Güzel kız ünlü bir Hint mankeni imiş. Bir çekime yetişiyormuş. Sohbet ediyorduk ki şehir merkezine indik, üzerinde önlük olan bir hanım bindi, şöförle konuşmalarından abone olduğunu anladık, kısa keseyim bir abone daha aldık, dere tepe düz gittik. Herkesi gidecekleri yerlere bıraktık. Biz şoku atlattık, gülmeye başladık. Vardığımızda restoranımıza önce çok bir para istedi, biz şaşırınca hani bir kaç kuruşa indi. Paramızı ödedik. indik, hala gülüyorduk. Sonradan ögrendik ki bu taksi durağı tek dolmuş yapan durakmış, pek de normalmiş yaptığız turistik gezi. Bu arada iyice de gezdik, o yerleri istesek de göremezdik. Eeee pozitif, pozitif, pozitif...

Yarın: Cape Town'da son gün. Vineyards (Şarap bağları) ve Madame Zingara rüyası...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.