Önce Eylül, sonra Leyla...
Öfkeli değil, çok üzgünüm.
Çünkü dikkatim canilerde değil, çocuklarda...
Günlerdir gözüm kulağım yorumlarda.
Öfkeli kalabalıklar, cezaların nasıl olması gerektiğini tartışıyor.
Kalanları nasıl koruyacağız peki?
Şiddeti besleyen bir öfke ve giderek yükselen paranoya mı koruyacak bu çocukları?
TERCİH DEĞİL ZORUNLULUK
Kimsenin kimseye güvenmediği, kimsenin kimseyi sevmediği bir toplumda nasıl olacak bu?
Oysa bu hastalıklı durumun tek ilacı var: Sevgi.
Hani o artık adını duyduğumuz anda tiksintiye benzer bir yüz ifadesiyle burun kıvırdığımız, gereksiz bir romantizm olarak gördüğümüz, dünya gerçekleriyle bağdaştıramadığımız sevgi...
Oysa sevmek bir tercih değil, zorunluluk.
"İnsan" olmanın ilk şartı.
Seversen, korursun çünkü...
Seversen, zarar vermezsin...
Sevmek herkesi daha çok "insan" yapar.
Başkalarını daha az, kendini daha çok yargılarsın mesela.
Bilirsin ki, kötü hep dışarıda aranmaz.
Kendini pür-i pak, dışındakini kötü ilan etmekle ilerlenemez.
Bilirsin ki, değişim senden başlayacak.
Anlarsın ki; sen, ben, o... Aynı bütünün parçalarıdır.
NEDEN BİRLEŞMEYELİM?
Ve bütünü iyileştirmeye, sendeki parçadan başlarsın.
Velhasıl bizi daha iyiye götürecek tek şey sevgi.
Korkunun yerine cesareti, şiddetin yerine şefkati, öfkenin yerine sevgiyi koyarsak, anlamlı farklar yaratabiliriz.
Çok mu ütopik?
Öfke ve şiddet konusunda toplumca yarattığımız kollektif bilinci düşünün.
Öfkede bu denli kolay birleşebiliyorsak, sevgide neden birleşmeyelim?
TEK BİR TOKAT CİNAYETE GİDEN YOLU AÇAR
Çocukları kurtarırsak, bir toplumu, geleceği kurtarırız. Peki ya kadınlar, kurtarmaya çalıştığımız çocukların anneleri?
Yazarken iğreniyorum ama, kocanın/ babanın/kayınpederin/erkek kardeşin kadını dövmesine "normal" baka baka, kadın cinayetlerini de sıradanlaştırdık.
Tokattan cinayete ilmek ilmek örüp büyüttü kendini şiddet.
LANETLEMEKTE BİTMİYOR
Biz o sevgi tohumlarını hemen bugün ekmezsek, 20 yıl sonra da durmayacak.
Öyle kendi kendimize öfkelenip, lanetler yağdırarak çözemiyoruz işte.
Caydırıcı cezalar elbette bulunur, uygulanır...
Asıl mesele; bu zihniyeti dönüştürmek.
Sevgiyle, sabırla, emek emek...
Mesele; karısına tokat atmayı kendine hak gören erkeğe, çocuğunu döven ebeveyne "Elim kırılsaydı. Hiç insan insana bunu yapar mı? Bir daha mı, tövbe" dedirtebilmek...
Bu alanda yapılabilecek o kadar çok şey var ki...
SINAVIMIZ ÇOK AĞIR
Mesela cuma hutbeleri, millet kıraathaneleri, televizyonlardaki kamu spotları ile kitlelere doğru ve yapıcı mesajlar verilebilir. Verilmelidir de.
Çok ağır bir sınavdan geçiyoruz.
Akıl ve vicdanda birleşebilirsek, kazanabiliriz.
Aksi takdirde hepimiz kaybedeceğiz.