• BUGÜNKÜ YENİ ASIR
  • BIST 78.384,78
    EURO 4,4760
    USD 3,8608
    GBP 3,8608
    CHF 3,8608
    JPY 3,8608
Giriş Tarihi: 03.05.2015, 00:00
1994'te yerel tv Kanal 1'de başlayan mikrofon serüvenim 20. yıla ulaşmış ve her şey daha dün gibi... Bugünün tv starlarının çoğunun meslekle tanışmadığı yıllar. Prompter ve internet mucizelerinin olmadığı ama iş etiğinin, sportmenlik ruhunun, takım bilincinin full olduğu arkadan iş çevrilmeyin güzel yıllar...
Beni bu meslekle tanıştırsan Günay Oğuz hocam, dostum Hakan Kırklar, ağabeyimiz ilk patronumuz Numan Özdil, sevgili partnerlerimiz, misal Zahide Yetiş, TRT sınavlarına girmem için beni zorlayan yol arkadaşım haber spikeri ve ressam Çağatay Gökmen, 'bu çocuk tv çocuğu! Radyoda kalmayacak' diye direten hocamız Mehpare Çelik, sınavlarda hep yardımcımız olan Füsun Ünsal, beni Ankara Televizyonu'nun yıldızlarından yapan Genel Müdür Yardımcımız Bülent Varol, en keyifli programları birlikte kotardığımız yönetmenlerim Tahsin Yıldızoğlu, Mustafa Gürsoy, MUrat Aksoy, Irade Refizade, Ayşegül Aran sağolsunlar. Onların emeği ve güveni olmasaydı bugün kendime iletişim ve televizyonun hocalarından biri olma payesini nasıl yakıştırırdım?

Oldun mu sen?


Bana olgunluğun ölçütünü verebilir misiniz?
Hayır demek, artık büyüdüğünüzü gösterir. Olgunlaştığınızı gösterir mi? Sanmıyorum. Hayır demek, egonun kendi başına var olabilecek kadar güçlendiğinin de göstergesidir. Ancak eğer o ego pac man olup çevresinde ne var ne yoksa yeyip yutacak hale geldiyse, buna olgunluk diyemeyiz.
Olgunluk, kendi varlığını onaylamış ve eksik ya da kusurlarına rağmen sevmiş olmaktır bir yanıyla. Bu sebeple, kendi varlığını henüz kutlayamamış bir kişi, bir başkasının varlığına alkış tutmak anlamına gelen takdir etme kavramına uzaktır. Bu, kötü biri olduğunuz anlamına gelmez. Yalnızca, kendinizi henüz yeteri kadar sevmediğiniz anlamına gelir. Kendini sevemeyen birinin bir başkasını sevmesi, ona iltifatta bulunması ne mümkün? (Tabii sözümüz, bir çıkar elde etmek için iltifat edenleri kapsamıyor.)
Eğer siz çıkarınız olmayan birini, hele hele bir rakibinizi övebiliyorsanız,
Olayları ve insanları eskisine göre çok daha az yargılıyorsanız,
Bununla birlikte zaman hırsızlarına, dalkavuklara, yapışak tiplere, tarzınız olmayan kişilere daha az tahammül ediyor, yani hayatınızda fazla yer ayırmıyorsanız, olmuşsunuz siz, diyebiliriz.

Uçan halıların ayrodinamik sorunları


Bir Tuna Kiremitçi okuru sayılmam. Ancak Kiremitçi'yi (hayranı olduğum) Murat Menteş'le dostluğundan sonra çıkardığı (son) iki kitabıyla tanıdım. 'Sonun Geldi Sevgilim' ve 'Uçan Halıların Ayrodinamik Sorunları'... Son kitaplarından sonra tarzında keskin bir değişiklik gördüğüm 'Yeni Kiremitçi'yi takip edilecekler listeme ekledim. Daha önce yazar, benim için daha çok 'Türkiye'nin en iyi kitap ismi bulan yazarı' idi. ( İkincisini -af buyrun- kendim olarak bilirim)
'Uçan Halıların Ayrodinamik Sorunları', aslında dünya çapında bir bestseller yazma bahanesi ile 'Doğuya giden bir trende batıya doğru koşan' yurdum insanının yaşadığı ikilemi anlatan bir postmodern roman. Bir karamizah denemesi. Zaman zaman batı gözünden 'Oryantalist' izler bulduğumuz Orhan Pamuk ve Elif Şafak'a, zaman zaman içinden çıktığı kabuğu beğenmeyen sınıf atlama sevdalısı insana dair göndermeler taşıyan, edebiyattan sinemaya popüler kültürün her alanında bir soluklanan, Nathalie Portman ile Kafka'yı aynı potada eriten, klasik edebiyat eserleriyle de belki inceden kafa yapan bir modern zaman taşlaması. Orhan Pamuk ile Murat Menteş'in genlerinden aşılayarak bir yumurta yapsak, belki de o kitap, bu kitap olurdu...
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
GÜNÜN YAZARLARI
SON DAKİKA