Üniversiteyi bitireli 25 yıl oldu, pek çok şeyi yaşadım o devlet kurumunda, yarışmacı kimliğimi, dünya görüşümü, fikir özgürlüğünü, bilgi edinme basamaklarını hep orada edindim.
Belki, Türkiye'nin adı çok geçen, elit bir yüksek eğitim kurumu değildi o zaman, 12 Eylül'ün gölgesindeydi ama bana özgür bir bakış, aldığım eğitimi en iyi şekilde değerlendirme ve toplumsal uzlaşma kültürünü kazandırdı.
İlk kurulduğu günlerdi, barakalarda eğitim gördük ama hiç yüksünmedik.
Kim ne derse desin, benim için çok özel bir üniversiteydi Konya Selçuk Üniversitesi...
Kimse, değerini "yaşamadan" bilemez, öyle atıp tutmakla, önyargıyla yaklaşarak da, "özgün kimliğini" yokedemez.
Nitekim, bugün o üniversite, Türkiye'nin en çok öğrencisine sahip, kampusüyle örnek olan bir yüksek eğitim kurumu.
Nedeni, kuruluş temelinde yer alan "eğitim kültürü"...
Onun da o yıllarda tek eksiği vardı, diğer birçokları gibi; uluslararası alanda kültürel işbirliği...
Bugün o sorunu aşmış Selçuk Üniversitesi ama o yıllar öyleydi.
****
Dün, gazetemde okuduğum bir haber, işte beni o yıllara, 80'lere götürdü, "Birleşmiş Milletler gibi üniversite."
Öğrencilik yıllarımda, üniversitede yabancı dil eğitimi görürken, eksikliğini çok hissettim yabancı kültürlerle işbirliğinin...
İnsan, öğrendiği dili konuşan bir yaşdaşını arıyor, bir Fransızı, bir İngilizi görmek istiyor yanında...
Olsun ki konuşsun, kültürünü gördüğü toplumun aynasına baksın.
Aynı çatı altında, aynı dili konuşalım bir süre, her alanda... İster, yüksek lisansta isterse yüksek eğitim sırasında...
Olmadı ne yazık ki, içimde ukte kaldı bu durum...
İşte bu yüzden, habere konu olan üniversitenin öğrencileri çok şanslı, bilesiniz.
Beni onu net görebiliyorum.
Peki şehir, içinde bulunduğu şehir nasıl derseniz, o daha şanslı, çünkü ne zamandır, uluslararası üniversiteler şehri" kimliğini kazanmak için uğraş veren İzmir'in bağrında bu yüksek eğitim kurumu, sözün özü Gediz Üniversitesi...
***
Geçen yıl, gazeteciliği Yeni Asır çatısı altında öğrenen, bugün de Türkiye'nin tanıdığı bir isim olan Korcan Karar'ın açtığı sergiyi görmeğe gittiğim sırada gezmiştim üniversiteyi...
Çağdaş mimarisi ve dünyaya kucaklayan bakış açısıyla etkilemişti beni...
Bir üniversite için ideal bir merkez olan Seyrek'te kurulu olan Gediz'in modern kampusü ve başarılı eğitim kadrosu dikkatimi çekmişti, hemen oracıkta, birkaç sohbette...
İzmir'de iş dünyasında etkili bir isim olan Abdullah Kavuk'un kurucuları arasında yer aldığı üniversite, görülen o ki, kısa zamanda büyük bir atılım yapmış...
73 ülkeden toplam 391 öğrencinin yüksek lisans eğitimi görmek için Gediz'e gelmesi, bence uluslararası bir başarıdır.
Dünya üniversitesi olma yolunda, çok önemli bir adımdır.
Bu başarıda büyük pay sahibi olan üniversite Rektörü Prof. Dr. Seyfullah Çevik'in şu sözleri, ulaşılması gereken hedef konusunda fikir veriyor:
"Geride bıraktığımız 4 yılda çok önemli mesafe aldık, çıtayı her sene biraz daha yukarıya çıkardık. Lisansta yabancı öğrenci oranımız yüzde 10. Bir başka deyişle üniversitemizdeki 10 gençten biri yurtdışından. Şimdiki hedefimiz 100 ülkeye ve bin yabancı öğrenciye ulaşmak."
***
İzmir'in nicedir "üniversiteler şehri" olma mücadelesi var Türkiye'de... Hem kültürü hem eğitim kadrosu ve hem de üniversiteleriyle bunu çoktandır hak ediyor.
Ama ne yazık ki, tanıtım ayağı eksik kalıyor. Birileri her fırsatı değerlendirip kimlik savaşında ilerleme kaydederken, İzmir yerinde sayıyor; günlük başarılarla avunuyor, o kadar...
Çünkü, birçok kişi bunun farkında değil, "İzmir üniversiteler şehri olsa ne olur, olmasa ne olur" havası var ortada...
Oysa Gediz Üniversitesi öyle değil... Hem bizzat kurucusu Abdullah Kavuk hem de rektörü Prof. Seyfullah Çevik büyük bir savaş veriyor yurt dışında...
O öğrenciler, nasıl geliyorlar İzmir'e derseniz, bu sorunun yanıtı işte o "güven"dir, o "emek"tir.
Güven verirseniz, gelirler size, taa dünyanın en uzak köşesinden... Eğitime ve yaşanan şehire güven ise birebir ilişkilerle, yoğun lobilerle olur.
Öğrenci gibi çok çalışarak...
Gediz'in başarısının altındaki sır budur işte.
Her şehrin bir öyküsü vardır
Ülkenizin, şehrinizin değerini bilmek için, dünyadaki örneklerine bakmak, yaşamak lazım...
Bunun için de en geçerli yol, imkan olursa, Avrupa'daki turlara katılmak...
Üç yıl önce bunu başardım ben bir şekilde, eşimle... 10 ay taksitle, Orta Avrupa turuna çıktım.
Ne deniz, ne doğa, tamamen kültür turizmi üzerine bir gezi... İnanır mısınız, aradan o kadar zaman geçti, hala etkisindeyim.
Gittiğim ülkeler, Macaristan, Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Avusturya ve Almanya'ydı.
Tabii, herbirinin başkentlerine, önemli bir şehrine...
Aslına bakarsanız hepsi de kasvetli, güneşin bir görünüp bir yok olduğu şehirler, Türkiye'miz gibi ışık içinde değiller öncelikle...
Ama bir öyküleri var, cezbeden, merak ettiren, akılda kalan... Hem de çoğu Ortaçağ karanlığından, savaşlar, kılıçlar, işkence odaları, birbirinden ilginç müzeler, kiliseler...
Ancak hepsinin bir öyküsü, bir tarihi var. Rehberimiz anlatırken heyecanlı, bizler de dinlerken...
***
İzmir de, geçmişi 8500 yıla kadar uzanan, tarihi ve antik dönemi yaşamış, içinde derin kültürleri barındıran bir şehir...
Ama bu şehrin öyküsünü, araştırmacılar, tarihciler ve yazarlar biliyor. Şimdi sorun bir İzmirli'ye, çoğu bu güzel şehri tepeden ilk gören Amazon savaşçısı Symrna'yı bilmez, farkında bile değildir.
Ya da İskender'in Kadifekale'yi nasıl düşündüğünü, ne amaçla planladığını, hatta yapıldığını göremeden savaşmayşa gittiğini bilmez.
Peki İsmet İnönü'nün müze evinden haberiniz var mı? O Kurtuluş Savaşı'nın en büyük komutanının çocukluğunu geçirdiği evden...
Ve daha nice tarihi değerlerden...
İzmir, hani şu dillere pelesenk olan, uğruna geziler düzenlenen, şiirler yazılan İstanbul'dan daha derin bir tarihi öyküye sahip...
Ama değerlendiren yok, maalesef...
***
CHP'nin eski gençlik kolları başkanı ve eski il başkan yardımcısı olmuş, kısaca partinin her kademesinden görev yapmış Hüseyin Mutlu Akpınar'ın yaratıcı dünyasında, işte İzmir'i dünyaya tanıtacak, Budapeşte gibi, Prag gibi turizmde marka yapacak bir öyküyü yazmak var.
CHP'nin Konak Belediye Başkanlığı'na aday adayı olan Akpınar'ı, bu düşünceler arasında, en çok geziP dolaştığı, İzmirlilerle sohbet ettiği, kimilerinin "evlat" diye seslendiği, kimilerinin de "ağabey"i olan Gültepelilerin bağrında, şirin bir lokantada yemek yerken dinledim.
Öyle böyle değil, bir köşe başında kurulu bu minik restoran, "Enver Usta'nın yeri... Öyle bir kuru yedim ki enfes, hele pilavını yemeye doyamadım inanın.
Bir de baktım, yerel siyasetçilerin hemen hepsi orada yemek yiyor, içeride dört masa, hiç boş kalmıyor.
***
İşte bu ortamda, keyifle sohbet ettim bu mütevazi insanla, bu yürekli İzmirliyle...
Müthiş coşkulu biur insan, bilgili, kültürlü... Ne istediğini, ne yapacağını çok iyi biliyor.
İzmir'e, özellikle aday adayı olduğu Konak'a... Projeler onun, anlatmak bana düşmez. Ama bilyesiniz hepsi de birbirinden özel, yaratıcı...
En güzeli, İzmir sevdalısı "Adam gibi adam" sevgili Hüseyin Mutlu Akpınar...
Umarım hak ettiği başarıyı kucaklar. Böyle insanlara, böyle liderlere çok ihtiyacımız var.
GÜNÜN SÖZÜ
Mutlu olmak için uğraş vermelisiniz. Mutluluğa, iş, para ya da aşkla ulaşılmaz. Mutluluk sizinle kendiniz arasında bir meseledir.
Rufus Wainwright
