• BUGÜNKÜ YENİ ASIR
  • Namaz Vakitleri
  • VavTv Canlı Yayın
Hala bir toplumsal kimliğimiz yok!

HÜROL DAĞDELEN

Hala bir toplumsal kimliğimiz yok!

hurol.dagdelen@yeniasir.com.tr Tüm yazıları
Giriş Tarihi: 09 Aralık 2013
Bu yaşıma kadar, bir olguyu çok net öğrendim. Yalakalık yaparsan zirvede, fikrini söylersen dayatmaya, kendi değerlerinde ısrarcı olursan ceza riskiyle karşı karşıya kalırsın.
Bu hep böyle olmuştur. Geçmişte, darbe dönemlerini anımsarım, darbelerine karşı övgü düzenleri çok gördüm ben... Köşe yazılarında, gazete manşetlerinde, kitaplarla, dergilerde hep onlar vardı baş köşede...
Zaman darbecilerindi, düzen o düzendi. Ayak uydurmazsan yanardın. Ya yalakalık yapacaktın, ya da hapsi boylayacaktın.
Fikrini söylersen, hele hele özgürlükten yana, hepten kayıktın; ne gazeteler seni ciddiye alırdı ne mahalle arkadaşın, ne de yakınların, çocukların...
Aptaldın sen, düzenden kucağını doldurmak yerine, zincirlere vurulmaktı istediğin!
Gerçekleri söylemeye ne gerek vardı, memleketi sen mi kurtaracaktın!
Bu darbe dönemlerinde de böyle olmuştur, siyasi rejimlerde de...
Toplumsal kimliğini korumak, geliştirmek yerine, bencilliği tercih etti bu millet...
Bu yüzden birileri zengin oldu, köşe döndü; birileri de dilini tutamadığı, gerçekleri gördüğü için hapislerde çürüdü.
***
Dün bunlar yaşandı, bugün de yaşanıyor. Başbakan Erdoğan'ın yönetim politikasıyla, geçmişten çok daha farklı bir Türkiye'ye bizleri götürdüğü bir gerçek...
Bu yüzden kimileri bundan memnun, kimileri de tepki gösteriyor bir şekilde...
Söylemler, davranışlar ya da eleştiriler Türkiye Cumhuriyeti'nde değişime yönelik olduğunda çıkıyor sesleri...
Daha önce Cumhuriyet'in nimetlerinden yararlananlar sus pus olurken, bu politik gelişmeyi "aykırı" bulanlar, bir şekilde ortaya çıkıyor, fikrini söylüyor. Bir süre sonra da, "istenmeyen adam" ilan ediliyorlar.
Ve ne gariptir ki, bu insanlara, en çok tepkiyi de işte bu yalakalar veriyor.
Çünkü, düzenleri bozulsun istemiyorlar. Tıpkı geçmişte olduğu gibi.
***
Yıllardır politika sahnesinde, ekonomide, eğitimde ve de hayatın pek çok alanında yaşanan bu çelişkinin nedeni çok açık: Bir toplumsal kimliğimiz yok.
Bu nedenle, adili, iyiyi, doğruyu ve güzeli seçme konusunda, dengesiz, yetersiz ve bilgisiziz.
Her şeyimiz belden aşağı... Bu, sohbet ederken bile belli, karşımızdakinin gözlerinin içine bakarak konuşmayı bile bilmiyoruz. Dahası cesaret edemiyoruz. Zira, kendimize güvenimiz yok.
Sonuçta "Küpünü doldurma" zihniyeti, dik durmanın önüne geçtiği ve direnme gücünü zayıflattığı için, hep birilerinin paçasından tutunup yükselme fikri hakim oluyor genele...
Bilgiyle, tecrübeyle, inançla değil, "kolaycılıkla", el etek öpmekle ulaşıyoruz iyi paralara, kariyere, zirveye...
Kontrolsüz güç, bilginin önüne geçiyor böylece...
***
İşte bu yüzden, siyasi kimliğin çok üstünde, toplumun kalbinde bir değer olan, bu ülkenin bağımsızlığına hayatını adamış bir lideri Mustafa Kemal Atatürk'ü, formalarına yazdığı için bir futbol takımı disiplin kuruluna veriyor...
Fikirlerini söylediği, yazdığı ve ısrarla savunduğu için Mustafa Balbay gibi gazetecileri, milletvekili olduğu halde, bu haklarından mahrum ediyor, yıllarca hapse atıyor, Anayasa Mahkemesi'nin "haklarını ihlal ediyorsunuz" kararına rağmen hala içeride tutuyoruz.
Toplumsal direnç güçlü olsa, Balbay bu kadar içeride kalır mıydı, düşünün hele bir...
Bu, toplumsal bilinç yoksunu, insan yığınlarının yansıttığı bir görüntüdür.
Bu tutum, çağdaş Türkiye'nin ayak bağıdır, prangasıdır.
Geçmişte de öyleydi, bugün de...
Ne zaman ki, toplum kendi aydın kimliğini bulup yalakalığa son verecek, işte o zaman daha özgürlükçü bir yapıya kavuşacağız.
Bunun için henüz geç değil.

GÜNÜN SÖZÜ
Nankör insan, her şeyin fiyatını bilen ama hiçbir şeyin değerini bilmeyen kimsedir.
Oscar Wilde

Kadınları anlamak...

Aynı zamanda bir kişisel gelişim uzmanı ve sunucu olan, gazetemizin yazarı Hakan Urgancı'nın yazılarını severim.
Hayata dair, ustaca dokunur cümlelere... Sıkılmadan okur, aklınızın bir köşesine yazarsınız, dünyasını, sözcüklerini...
Bugüne değin üç kitap yazdı, üçü de dikkat çekiciydi ancak dördüncü ve son kitabı, erkeklerin en önemli sorunların biri olan, hatta çoğu kez boşanmalarla sonuçlanan kişisel ilişkilerle bir başyapıt niteliğinde...
Özü, kadınları anlamanın alfabesi... Evet yanlış anlamadınız, biz erkeklerin "Üç bilinmeyenli denklem" diye tanımladığı, anlamak, keşfetmek yerine, yargıladığı kadınları anlatıyor Urgancı...
Hem de tüm kişisel becerileri ve toplumsal mesajlarıyla...
***
Sevgili Hakan'ın konu başlıklarını, "Kadınlar Neden Vampir Sever", "Kadınlar Tartışmada Neden Her Zaman Kazanır", "Güzel Kadın Neden Aldatır" gibi belirlediği kitap, kadınları daha iyi anlamamızı, tanımamızı sağlayacak bir rehber gibi...
Kimi kez güldüren, kimi kez düşündüren, kimi kez ağlatan bir kitap...
Adı, "Ben Senin Bildiğin Kızlardanım"...
Yazarın toplumsal gözlemleri sonucunda, çeşitli kimlikler ve meslekler altında okuyacağınız, eşiniz, sevgiliniz ya da kızınız, komşunuz olan kadınları bu kitap sayesinde daha iyi tanıyacağınıza emin olun.
En azından karşı saldırıya tedbir almak için birebir!...


Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.