Biz büyüdük ve kirlendi mi dünya?
"Bir büyüdük ve kirlendi dünya."
Şimdi bu sözü unutmayalım ve asıl konumuza gelelim:
Yarın bayramın ilk günü, Ramazan ve Şeker Bayramı.... Çocukluğumuzda hatırlayın bir "Şeker" derdik, bir de "Ramazan" bu bayrama... Son yıllarda dini açıdan "Ramazan" vurgusu daha fazla...
Özel bir gündür her Müslüman için bayramın ilk günü... Hele çocukluk yıllarında yani 70'ler, 80'lerde.. Sabah erkekler babalarının elinden tutup namaza giderdi, sonra ailecek gevrekli, boyozlu bir kahvaltı... Ailecek derken "çekirdek" değil, tüm aile büyükleri büyükanne, büyükbaba... Hep birlikte.
Müthiş bir sevgi yumağı, müthiş bir gelenek...
Sonra da, anne ya da babanın aldığı yepyeni giysilerle, sokağa, gezmelere gitme... Hele ayakkabı.. Ne mühimdi Allahım...
Hiç abartmıyorum, yepyeni ayakkabılarla uyuduğumu hatırlarım, üstelik ayakkabılar başucumda... Sadece ben değil, tüm yaşıtlarım aynı "özenç" içinde...
Ertesi sabah birbirimize caka sattığımız anlarda, söylediğimiz sözdü o; "Ayakkabımı yastığımın üstüne koydum, öyle uyudum."
İnanılmaz bir duyguydu bu, ancak yaşayan bilir...
***
Bayram günlerinin bir diğer özel anları ise büyüklerin ellerinden öpme telaşıyoı... Kapı kapı dolaşır, kimimiz üç beş kuruş harçlık alırdı, kimimiz de renk renk mendil, bir de yanlarında şeker...
Evimizde yok muydu sanki şeker, vardı üstelik kavanoz dolusu... Ama bir başkası verince kazançtı bize... "Şeker tadı" da buradan gelse gerek...
Ve panayır keyfi... İşte o harçlıklardan topladığımız paralarla, yüreklerimize birer "yaşama sevinci" doldurduğumuz saatler...
Atlı karınca, dönme dolap, çarpışan arabalar ve diğerleri... Sanki çalışıp da kazanmışcasına büyük bir gururla, heyecanla geçirilen dakikalar...
Hele at binme yok mu, her bayram beklerdim o anı... Bizim Karşıyaka'da Donanmacı Mahallesi'nin bitiminde, şimdiki Karşıyaka Suzan Divrik Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi'nin bulunduğu yerde- ki eskiden Karşıyaka Pazar yeriydi- Çamlık'ın hemen başında panayır kurulurdu. Birbirinden güzel atlar, küçük binicisini beklerdi, neredeyse sahile dek at binerdik orada...
Bir gurur, bir hava, bir poz... Değmeyin keyfimize...
Bayram böyle yaşanırdı, coşkuyla, paylaşa paylaşa...
***
Şimdi sanki daha donuk bayram günleri... Eski coşku, heyecan yok. Belki de, o kadar yoğun günleri yaşayan bizlere, "teknolojik devrim" cazip gelmiyor, kimbilir...
Örneğin ayakkabı bir özenç değil artık... Çünkü rekabet öyle arttı ki, ayakkabılar çeşit çeşit... İstemediğin kadar, almadığında dövüyorlar hatta...
Ne kıymeti kaldı, ne de ayrıcalığı..
Sokaklara da, nicedir panayır kurulmuyor şehirlerde... Onlara yetecek alan bırakmadık çünkü... Her yer apartman doldu, bütün yeşil alanları bitirdik, dipdibe yaşamaya alıştık...
Belki köylerle, kasabalarda yaşyordur bu gelenek ama şehirlerde bitti ne yazik ki...
Çocuklar artık el öpmeye de gitmiyor. Zira anne ve babalarının yönetiminde, daha arefe günü, uçuyorlar tatil köylerine...
Mendiller ellerinde büyüklerin, verecekleri harçlıklar da... Şekerin bile eski tadı yok artık...
Sinema muhabbetleri bitti, çember çevirmeler, meşe oynamalar da...
Belki bayram sabahı namaza gitmek, dua okumak ve büyüklerin ne yazık ki yer alamadığı çekirdek ailede gevrek yemek hala olası...
Tabii çocuklar ellerindeki cep telefonu ve laptopları bırakabilirlerse... Tabii bizler de..
Sözün özü, çocukluğumun insan eliyle hazırlanmış bayramları yok artık, teknolojiye yenilmiş durumda... Bu çağ ne emrederse, insanlar da onu yaşıyor.
***
Şimdi gelelim, Yeni Türkü'nün dizelerine:
"Biz büyüdük ve kirlendi dünya" mı gerçekten yaşadıklarımız... Yenik mi düşeceğiz bayram bayram şu teknoloji çağına...
Siz siz olun bu kez olsun çocukluğumuzdaki bayramı yaşatın sevdiklerinize, bir eksik, iki fazla... Mutlaka geçmişten kalan izleri taşıyın bugünlere...
"Geçmişle gelecek arasındaki köprü" lafla değil ancak bu emekle kurulur çünkü..
Mutlu, huzurlu, coşkulu ve kumaş mendilli bayram günleri diliyorum hepimize...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.