O eski, futbolculuk dönemlerim...
Ertesi günkü karşılaşmayı, bi on-onbeş dakika hayalimde canlandırır, rakipleri tek tek irdeler, resmen maç oynardım gözlerimi henüz kapatmadan... Sonuçta forma giymeyeceğim ama, yıllar sonra Fenerbahçe- Beşiktaş derbisi nasıl takıldıysa kafama, önceki gece takıldı işte...
Fener'in uzun zamandır kaybetmediği yazılıpçizilirken, Beşiktaş'ın on iki senedir kazanamadığını ve favorinin Kanaryalar olduğunu iddia ediyor, birileri... Ancak; her iki tarafa objektif olarak baktığımda, alenen Volkan Demirel'den kaynaklanan ciddi bir huzursuzluk yaşanması ile Skrtel'in de sakatlığını katarsam olaya, Kara Kartallar son haftalarda gayet huzurlu, gayet başarılıydı ve en azından mağlup olmayacağı kanısı vardı içimde...
Amman efendim ne tansiyon, ne tansiyon! Sergilenen oyunun ötesinde, Ali Palabıyık, dokuz sarı ve dört kırmızı kart çıkarmaktan pazularının geliştiğini söyleyebilirim! Hoca'nın çıkardığı kartlar hepsine, analarının ak sütü kadar helaldi elbette...
İlk yarı, Beşiktaş'ın o rahat tavırları... Beraberliğe oynar düşünceleri... İnanılmaz iştahı ve mecburiyetten sağ savunmada oynatılan Medel'e kanadına yüklenmeleri sonucu Fener'in penaltı golüyle öne geçmesi, çok çok doğal...
Çünkü Medel, inanılmaz sırıttı da, sırıttı orada!
Mesela;
Talisca ile Oğuzhan'ı, var mıydı bi gören?
Sürekli topla çarşafa dolanan Babel'i, var mıydı bir tarif edebilen?
Velhasıl ikinci yarı, onar kişilik oynamak zorunda kalan her iki takımda 'şanzıman!' dağıldığı için, taktiksel becerilerden çok bireysel yaratıcılıklara kaldı gol işleri... Beşiktaş'ın, sanal hücum efektleri traş olurken, ikinci penaltıyla Fener, hakkı olan skoru elde edip, namusunu korurken, son dakikada attığı golden de gördük ki, Babel oynuyormuş meğer!
Dün için ne rüyam, ne öngörülerim tutmadı... Önceki gün yatarken, üstüm açık kaldı mı, ne?