Finlandiya'nın buz gibi coğrafyasından doğan sıcacık bir kavram: Sisu. Ne sadece cesaret, ne sadece azim, ne de sadece inat. Belki hepsinden biraz, belki de hepsinden çok daha fazlası. Sisu, umutlarımızın tükendiği, gücümüzün kalmadığı anda devreye giren, içimizdeki 'vazgeçmeme' dürtüsü. Peki, bu gizemli güç sadece Finlilere mi özgü? Yoksa hepimizin içinde bir kıvılcım olarak saklı mı ne dersiniz? Sizler için bu merak uyandıran kavramın izlerini sürdüm. Bazen kendimi hayata dair düşünürken buluyorum. Öyle karmaşık ki... Sanki sürekli değişen bir manzara var önümüzde. Bir tarafta dümdüz yollar uzanıyor, her şey çok kolay, hayat alabildiğine güzel akıp gidiyor. Ama sonra engebeler, yokuşlar, hatta aşılması zor görünen dağlar beliriyor birdenbire. İşte tam o anlarda, "artık bitti" dediğimiz kritik eşiklerde içimizde bir mekanizma otomatikman devreye giriyor. Otomatikman diyorum çünkü çoğu zaman o farkındalığı yaşamıyoruz. Belki adına"mecburiyet" diyoruz, belki "yapmam gerek" diyoruz ama derinde yatan o inatçı direnç, "ben kolay kolay pes etmem" diyen o ses adeta haykırıyor varlığını... Bence işte o,tam da o gizem "sisu" denen ruh halinin anlatımı... Kesinlikle ta kendisi!
YANSIMALAR
Belki zorlu bir tedavinin ardından hissettiğimiz ufacık bir iyileşme belirtisi: Belki şiddetli bir hastalıktan sonra parmaklarımızı ilk kez oynatabilmek, yutkunabilmek ya da ağrının bir nebze olsun azalması gibi küçücük bir adım!
Belki umutsuzluğun hakim olduğu bir anda gelen destekleyici bir söz! Tüm gücümüzün tükendiğini hissettiğimiz bir anda, bir yakınımızın fısıldadığı "Yanındayım" sözü ya da bir arkadaşımızın sıcacık bir sarılması!
Belki kaybın acısıyla yoğrulurken hatırladığımız bir güzel anı... Sevdiğimiz birini kaybetmenin derin üzüntüsü içinde bile, onunla yaşadığımız tatlı bir anının zihnimizde canlandırdığı huzur. Belki uzun süren bir çabanın ardından elde ettiğimiz küçük bir başarı... Belki aylarca uğraştığımız bir projede nihayet küçücük bir ilerleme! Belki yalnızlık duygumuzun derinleştiği bir anda duyduğumuz tanıdık bir ses! Belki geçmişteki zorluklardan çıkardığımız bir dersi hatırlamak ve o anda yolumuzu bulabilmek... Özetle hayatta her zaman bir umut olduğunu hatırlamak. Sığınabileceğimiz dayanak noktaları yaratmak.
YAŞAMDAKİ SİSU
Sabahın karanlık ve soğuk saatlerinde, sıcacık yatağımızın cazibesine kapılıp uyumak varken, sorumluluklarımızın bizi yataktan çekip çıkardığı o anlar belki pek "sisu" gibi gelmiyor, sadece günlük bir rutini andırıyor ama aslında o konfora karşı koyma, o "yapılacaklar bekliyor" bilinci ve harekete geçme azmi bile, o içsel disiplinin, o "sisu"nun sessiz bir başlangıcı.
Benim de hayatımdaki o "sisu" anları sadece büyük projelerde ya da kariyerimde ortaya çıkmadı. Bazen en kişisel, en kırılgan anlarımda da o içsel gücü bulmam gerekti. Bir hayal kırıklığı yaşadığınızda, bir kayıpla yüzleştiğinizde ilk başta her şey karanlık görünür ya hani. Ama sonra içinizde bir yerden bir güç belirip, "ayağa kalk, devam etmelisin" diye bir fısıldar. Aslında "sisu"nun en derinlerimdeki kişisel tezahürüydü hayatıma yansıyan.
GİRİŞİMDEN ZAFERE
Bir danışanım, genç bir girişimci olan Al P, hayallerini süsleyen bir teknoloji startup'ı kurmuştu. İlk başlarda işler umut verici gitse de, beklenmedik bir ekonomik kriz ve rakiplerin agresif stratejileri nedeniyle şirketi iflasın eşiğine geldi. Birçok kişi pes etmesini, yeni bir iş araması gerektiğini söylerken, Al inanılmaz bir direnç gösterdi. Uykusuz geceler, bitmek bilmeyen toplantılar ve sürekli yeni çözümler arayışıyla, neredeyse sıfırdan başlayarak iş modelini tamamen değiştirdi. Daha küçük bir ekiple, niş bir pazara odaklanarak, adım adım şirketi yeniden ayağa kaldırmayı başardı. Bugün, ilk başarısızlığından çok daha sağlam temellere oturan, büyüyen bir şirketi yönetiyor. Al'un bu süreçteki azmi, karşılaştığı tüm engellere rağmen yılmaması tam anlamıyla "sisu"nun bir örneğiydi. Bir diğer danışanım, Ayşe Hanım, beklenmedik bir anda ciddi bir sağlık sorunuyla karşılaştı. Doktorlar iyileşme sürecinin uzun ve zorlu olacağını belirtmişlerdi. Ayşe Hanım, ilk başta büyük bir umutsuzluğa kapılsa da, ailesinin ve yakınlarının desteğiyle inanılmaz bir mücadele azmi gösterdi. Fizik tedavi seanslarına düzenli olarak katıldı, doktorlarının tavsiyelerine harfiyen uydu ve her gün küçük adımlar olsa da ilerleme kaydetmeye odaklandı. Ağrılı ve yorucu geçen ayların sonunda, doktorların bile şaşkınlıkla karşıladığı bir iyileşme gösterdi. Ayşe Hanım'ın bu süreçteki kararlılığı, acıya ve zorluğa rağmen pes etmemesi, sisu'nun kişisel bir mücadeledeki yansımasıydı. Bu örnekler, sisunun sadece büyük olaylarda değil, günlük hayattaki zorluklarla başa çıkarken de kendini gösterebileceğini ortaya koyuyor. Bu kavram, dışsal koşullar ne kadar zorlu olursa olsun, içsel gücü ve kararlılığı koruyabilme yeteneği aslında.
O yüzden diyorum ya, bu "sisu" sadece uzak diyarlarda okuduğumuz bir masal değil. Bence bu, hepimizin ruhunun derinliklerinde yatan, hayatın bize sunduğu her türlü zorluğa karşı bizi dimdik ayakta tutan temel bir güç.
FARKINDALIK
Bazen farkındayız, bazen değiliz ama içimizde bir yerlerde o inatçı ateş hep yanıyor. Önemli olan, o zor anlarda kendi iç sesimize kulak verebilmek, o direncin farkına varabilmek ve o "sisu"nun bize fısıldadığı "vazgeçme, daha çok yolun var" komutuna güvenmek... Hayat inişli çıkışlı bir yolculuk ve bence o yolculukta yanımızdaki en değerli yoldaşlardan biri de işte bu sarsılmaz içsel güç... Siz ne dersiniz, sizin de hayatınızda o "sisu" anları yok mu? Bence var. Ve bence o anlar, kim olduğumuzu, ne kadar dayanıklı olduğumuzu ve içimizde ne kadar büyük bir potansiyel taşıdığımızı bize en derinden hatırlatan kıymetli anlar...
Belki de hayatın anlamı, biraz o duyguyu da keşfetmek ve onu her zorlukta yanımızda bir yoldaş gibi hissetmekte saklıdır, kim bilir?