1956'da İran'ın başkenti Tahran'da doğan Mansour Bahrami'nin hikayesi klasik "yeteneğini erken keşfeden çocuk" anlatısından çok uzakta başlar. Tenis kortlarına girişi lüks kulüplerle değil, top toplayıcılığıyla olur. Raket yoktur, ayakkabı yoktur; ama merak vardır. Ve o merak, kısa sürede bağımlılığa dönüşür. Tenis onun için bir spor değil, kaçış kapısıdır. "Ben hiç tenis dersi almadım, en büyük öğretmenim ve partnerim duvar oldu" sözüyle de imkansızlıklardan gelen bir isim olduğunu daha iyi anlıyoruz. 1979 İran Devrimi Bahrami'nin kariyerini tam anlamıyla durdurur. Devrim sonrası tenis, kapitalist ve elitist bir spor olarak görülmeye ve dolayısıyla yasaklanmasına neden olur. Kortlar kapanır, uluslararası turnuvalar hayal olur.
Dünyanın en yetenekli "gösteri oyuncularından" biri, ülkesinde raket sallayamaz hale gelir. Pasaport yok. Turnuva yok. Gelecek belirsiz. Ama bir şey vardır ki kimse elinden alamaz: Hayal gücü.

Tenis oynamasına izin verilmese de bu sporda neler yapabileceğini herkese kanıtlamak isteyen Bahrami, çalışır didinir ve bir şekilde çocukluk hayalini gerçekleştirir. Önce İran'da bambaşka bir dünyaya geçiş yapar ve profesyonel tavla oyuncusu olur. 3 yıllık tavlacılığın ardından ülkesini terk ederek 1982'de Fransa'ya iltica eden Bahrami için tenis yeniden başlar. Ancak geç kalmıştır; profesyonel sıralamalarda zirveye oynamak neredeyse imkansızdır. O da başka bir yol seçer: Tenisi eğlenceye dönüştürmek. Bu noktada Mansour Bahrami efsanesi doğar. Fransa Açık gibi bir turnuvada bile oyundan sıkıldığı için ya da oyunu çok kolay bulduğu için işi eğlenceye vuran ve adeta bir şov icra eden Bahrami için kazanmak asla ilk planda olmaz.

TENİSİN EĞLENCELİ YÜZÜ
Arkadan bakmadan atılan voleler, raketi ters tutarak yapılan servisler, seyirciyle flört eden bakışlar... Bahrami bir tenisçi değil, sahne sanatçısıdır diyebiliriz. Onun maçları kazanmaktan çok, güldürmek, şaşırtmak ve büyülemek içindi. Mansour Bahrami, kupalarıyla değil hafızalarda bıraktığı izlerle anılır. Tenisin ciddi, aristokrat yüzüne karşı bir kahkaha atmış; "oyun" kelimesinin altını kalın kalın çizmiştir. Bugün 69 yaşına gelmiş olmasına rağmen hala tenis dünyasının en ikonik isimlerinden biri olarak biliniyor.
