Merhaba! Bugün sizi alışılmışın dışına çıkarıyor, Afrika kıtasının derinliklerine doğru anlamlı bir keşfe davet ediyorum. Afrika sadece doğal güzellikleri ve zengin kültürel mirasıyla değil, aynı zamanda derin felsefi düşünceleriyle de çoğu zaman insanlığa ilham kaynağı olmuş. Bu düşüncelerden en çarpıcı olanını konu almak istiyorum bugün. Evrensel bir yankı uyandıran "Ubuntu" felsefesini. Öncelikle, Afrika topraklarında yeşeren bu derin anlam yüklü kavramı araştırmamda etkisi olan ilham kaynağıma teşekkür ediyorum. Cape Town'dan L.Apostolos'a ithafen!
Güney Afrika'nın Nguni dillerinden bize ulaşan "Ubuntu" ilk bakışta sadece bir kelime gibi dursa da, aslında dünyaya ve birbirimize bakış açımızı derinden etkileyen bir yaşam felsefesi. "Umuntu ngumuntu ngabantu" diyor Zulular, yani "Bir insan, diğer insanlar aracılığıyla insandır." Ne kadar da derin ve anlamlı değil mi? Uçsuz bucaksız evrende yalnız parlayan yıldızlar olmadığımızı, aksine bir takımyıldızının parçası olduğumuzu, ancak yanımızdaki ışıklarla daha da parladığımızı hatırlatıyor bizlere. Bu felsefe, aslında hepimizin içten içe bildiği bir gerçeğe dokunuyor. Başka birinin mutluluğunu ya da üzüntüsünü hissettiğimiz o anlar, içimizde kıpırdayan işte o Ubuntu'nun ta kendisi. Bir zorlukla karşılaşan birine içgüdüsel olarak yardım eli uzatmamız, tanımadığımız biriyle sessiz bir anlayış içinde bir şeyler paylaşmamız... Bunların hepsi, o derin insanlık bağımızın yansımaları.
RUHU BESLİYOR
Düşünsenize, birinin komşusu evini kaybediyor ya da bir yakını hastalanıyor. Ubuntu ruhuyla insanlar tereddüt etmeden bir araya geliyor. Yiyecek getiriyorlar, barınak sağlıyorlar, destek oluyorlar. Bu sadece bir yardımseverlik eylemi değil, "senin acın benim acım, senin sevincin benim sevincimdir" diyen köklü bir anlayışın dışavurumu.
Bazen hayatın koşturmacası içinde unuttuğumuz küçük şeyler var ya... Zor bir gün geçiren bir arkadaşımıza gösterdiğimiz sabırlı bir gülümseme, elimizdekini paylaşma isteği, birinin derdini gerçekten dinleme çabası... İşte bu basit, yalın ve doğal nezaket eylemleri Ubuntu ruhunu besliyor ve etrafımızda güçlü bir dayanışma dalgası yaratıyor. Tarihe bakınca Nelson Mandela'nın mirası da bu felsefenin en çarpıcı örneklerinden biri. Büyük acılar çektikten sonra bile intikam yerine bağışlamayı ve uzlaşmayı seçmesi, tüm Güney Afrika halkının ortak insanlığını ön plana çıkarması, Ubuntu'nun dönüştürücü gücünün kanıtı adeta. En derin ayrılıkları bile aşabilen, düşmanlık yerine anlayışı yeşertebilen bir felsefe bu. Şimdi bu güzel düşünceyi kendi coğrafyamıza, Anadolu'ya taşıyalım. Farklı tarihlere ve geleneklere sahip olsak da, aslında pek çok temel insani değerin ortak paydada buluştuğunu görmek büyüleyici. Sıcak kalbi ve zengin sosyal dokusuyla ülkemiz, Ubuntu felsefesine ne kadar da yakın duruyor! Derinlere işlemiş Türk misafirperverliğini düşünelim. Birini evimize ya da iş yerimize davet ettiğimizde, onu rahat ettirmek, değerli hissettirmek için gösterdiğimiz o içten çabayı... İkram edilen bir fincan çay ya da kahve sadece bir formalite değil, sıcaklığımızın, bağ kurma isteğimizin somut bir ifadesi. "Benim evim senin evin" ruhu, Ubuntu'nun o derin bağlılık ilkesiyle adeta dans ediyor. Ve tabii ki "İmece"nin o muhteşem geleneğini unutmamak gerek. Bu güzel Türkçe kelime, kolektif çabanın, karşılıklı dayanışmanın özünü ne de güzel anlatıyor. Hasatta yardımlaşan kötlüleri düşünelim, ortak bir amaç için bir araya gelen bir topluluk..."Ben varım çünkü biz varız" felsefesinin ete kemiğe bürünmüş hali adeta. Herkesin katkısıyla ortak bir fayda sağlanıyor ve bir kişi mutlu olduğunda herkes mutlu oluyor, tüm toplum gelişiyor. Gündelik yardımlaşmalardan büyük toplumsal projelere kadar aslında İmece ruhumuzu hala her anlamda canlı bir şekilde görmek mümkün. Komşuluk ilişkilerimiz de Ubuntu'nun Anadolu'daki yansıması gibi. Komşuda Pişer Bize de Düşer atasözümüzü hatırlatacağım burada. Ev yapımı yemeklerini paylaşan, çocuklarımıza göz kulak olan, zor zamanlarda desteği görev edinen komşularımızı...
İMECE YAKLAŞIMI
Yalnız olmadığımızı, kapımızın hemen dışında bir destek ağının olduğunu bilmek ne büyük güven veriyor insana. Etrafımızdakilerin iyiliği için duyduğumuz o gerçek endişe, aslında saf Ubuntu'nun bir kanıtı. Aile kavramının Türk kültüründeki o eşsiz yeri de unutulmamalı. Nesiller boyu süregelen güçlü bağlarımız, derin bir aidiyet ve destek duygusunun koşulsuz paylaşımı. Aile içinde birbirine sahip çıkma vurgusu, yani aslında o bile başlıbaşına Ubuntu'nun o genişleyen bağlılık ve paylaşılan sorumluluk ilkesinin başka bir ifadesi. Günlük hayatın küçük anlarında bile Ubuntu ruhu parıldıyor aslında. Güleryüzlü bir esnafın nazik sözleri, bir yolcunun başkasının bagajına yardım etmesi, kaybolmuş birine yol göstermeye istekli bir yabancı... Tüm bu küçük nezaket eylemleri, empatiye ve ortak insanlık duygusuna dayanmıyor mu sizce de? İşte bunlar, güçlü ve şefkatli bir toplumda birlikteliğin görünmez bağları...Peki, Ubuntu'dan ilham alan bu güzel yaşam biçimini kendi hayatımıza nasıl daha aktif bir şekilde taşıyabiliriz? İşte birkaç naçizane fikir:
FİKİRLER
*Özellikle günümüzde komşu bağlarımızı biraz daha fazla besleyelim: Etrafımızdaki insanlarla daha fazla iletişim kuralım. Basit bir "Günaydın" ya da bir fincan çay eşliğinde yapılan samimi bir sohbet, derin köprüler kurabilir ve daha güçlü bir topluluk hissi yaratabilir. İhtiyacı olan bir komşumuza yardım eli uzatmak, bu bağları daha da güçlendirecektir. * Yerel topluluklarımızı destekleyelim: Yerel esnaftan alışveriş yapmak, yerel girişimlere destek olmak, yaşadığımız çevrenin refahına katkıda bulunmanın güzel bir yoludur. Bir yardım kuruluşunda gönüllü olmak, bir mahalle temizliğine katılmak ya da sadece yeteneklerimizi ihtiyacı olanlarla paylaşmak... Unutmayalım ki her küçük katkı büyük bir fark yaratır. * Derin dinleme ve empatiyi öğrenelim: Birbirimizi gerçekten dinleyelim, farklı bakış açılarını anlamaya çalışalım. Konuşmalarımıza nezaketle ve gerçek bir anlama arzusuyla yaklaşmak, daha derin bağlantılar kurmamıza yardımcı olacaktır. Başkalarının mücadelelerini anlamaya çalışalım. Görüşlerine katılmasak bile kendimizi onların yerine koymaya çalışalım. Geçmişlerini ve deneyimlerini göz önünde bulunduralım. Nazik ve düşünceli bir olalım. *Yardım ve destek sunalım: Çevremizdekiler için hazır olalım, ister dinleyen bir kulak, ister pratik bir yardım yada sadece nazik bir söz olsun. Acılarını hafifletmek için fırsatlar yaratalım, onları paylaşalım. Alçakgönüllülükle yaşayalım. Ortak hedeflere doğru birlikte çalışalım. Bu uygulamaları günlük hayatımıza bilinçli bir şekilde entegre edebilirsek, Ubuntu'nun güzel ruhunu her geçen gün biraz daha somutlaştırabilir ve güzel ülkemizde daha bağlantılı, şefkatli ve uyumlu bir dünyaya bizler de katkıda bulunabiliriz. Ubuntu'nun sözleriyle bitirelim: "Ben, biz olduğumuz için ben'im."