Son iki yıldır ekonominin büyüme hızının yavaşlamış olması beraberinde bazı tartışmaları da getirdi. Klasik politikalar uygulansa büyüme hızı artar mı? Merkez Bankası faizleri aşağı çeksin, diğer taraftan maliye politikaları çerçevesinde kamu harcamaları artırılsın, sonuçta toplam talep kanalıyla büyüme hızı yükselsin. Küreselleşmenin hız kazanmasına bağlı olarak üretim faktörlerinin akışkanlığının artması iktisadi politikalara yeni bir boyut getirdi.
İktisatta "trade-off" yani bir kazanım için başka bir parametreyi feda etmek söz konusu olabiliyor. Örneğin büyüme için belli bir enflasyon oranına razı olmak gibi... Ya da büyüme için kredi artışının kabullenilmesi...
DURUM NEDİR?
DURUM NEDİR?
1994 ve 2001 Türkiye'ye özgü krizleri, 2008 küresel krizi sonrasında faizlerin aşağı çekilerek para politikalarının gevşetilmesi yoluyla büyüme hızını ivmelendirmek doğru politikalardı. Çünkü iç talep yerlerde sürünüyordu. Faizler indiğinde ardından kurların daha da yükselmesiyle hem iç talep hem de dış talep devreye sokulabildi. Faizlerin inmesine paralel olarak kredi kanalları genişleyince iç talep, kurlar yükselince de ihraç mallarının dolar cinsinden fiyatları ucuzladığı için ihracat yani dış talep yukarı çıktı. Bu tür politikalarının uygulandığı yıllara baktığımızda küçülmenin sonrasında kayda değer büyüme hızları yakalanabilmişti.
Şimdi bu durum biraz farklı... Şöyle ki;
- Öncelikle ciddi bir iç talep eksikliği söz konusu değil.
- Yerli üretimde ithal girdi kullanım oranı yüksek.
- İthalat fiyatlarının diğer fiyatlara geçişkenliği yüksek.
- FED'in faiz artırımına ramak kaldığı için yabancı sermaye çıkış olasılığı yüksek
- Kur oynaklığı aşırı yüksek
Durum böyle olunca;
Eğer faizler indirilirse, talebin canlanması ile ara mal ve tüketim malları ithalatı, dış ticaret ve nihai olarak cari açık artacak. Aynı zamanda 200 milyar TL'nin üzerinde bulunan tüketici kredi hacmi hızla genişleyecek.
BEKLENTİ YÖNETİMİ
BEKLENTİ YÖNETİMİ
Rakamlar bu tezimizi destekliyor. 2002-2008 arasında ortalama yüzde 6 civarında büyümeye karşın cari açık oranı yüzde 4,5-5'ler bandında seyretmiş. Kriz sonrasından 2013 yılı arasında, yüzde 3,9'larda büyüme hızı yakalanmış ama cari açık ortalaması yüzde 6'lara çıkmış. Benzer resim, faiz ile yatırım seviyesi arasında da karşımıza çıkıyor. Geçen yılın başlarında faiz oranının artırılması ile yatırımlar yükselmiş. Haklısınız bir paradoks var. Ancak bu gerçeği bilimsel olarak şöyle açıklıyoruz: İktisadi aktörler Merkez Bankası'nın aldığı bu aksiyonu rasyonel olduğuna ve enflasyonun daha doğru ifade ile fiyat istikrarı hedefine ulaşacağına inanıyorlar. Sonuçta rasyonel kararlarla beklentileri yönlendirmeye çalışıyor Merkez Bankası... Zaten iktisadi aktörlerin rahat yatırım harcamaları yapmaları için aradıkları koşulların başında fiyat istikrarı geliyor.
Her şeye rağmen... Yüksek katma değerli ve teknolojili mallar üretebilseydik, daha nitelikli işgücümüz olsaydı, yapısal reformlarla enerji sorununu çözebilseydik, cari açığı sıcak parayla değil doğrudan yabancı sermaye ile finanse edebilseydik... Uzatmayayım... Kısacası montaj değil üretim yapabilseydik Merkez Bankası da çok rahat enflasyonun aştığı marj ölçüsünde faizleri indirebilirdi...
