Bizzat ve defalarca deneyimlediğim 'bir erkekle maç izlemek' olgusu üzerine yazmak istediğim zamanlar olmuştu.
Kendimi de yanımdaki erkeği de deşifre etmemek için, vazgeçmiştim böyle bir yazı yazmaktan.
Her erkek, kendisiyle alakalı yazılanları coşkuyla karşılamıyor.
Maç izlemek derken hemen bir parantez açacağım, rahmetli Hakkı Devrim, "seyretmek" demeyi uygun görürdü, ona göre izleyici demek de sakildi, seyirci daha doğruydu. Nurlar içinde yatsın, Türkiye için de Türkçemiz için de büyük kayıp, yeri doldurulamayacak bir abimizdi...
Maç seyretmek bir erkek için ister statta ister evde kendi koltuğunda ister halı saha kenarında, ister bizzat sahanın içinde olsun, ciddi ve önemli bir iş. Hayatında bırakın 90 dakikayı, 9 dakika top peşinde koşmamış erkeklerin, dünya çapında teknik direktörlere döndüğü, Messi'sinden Ronaldo'suna futbolcuları gözünün yaşına bakmadan harcadıkları bir sihirli atmosfer. O atmosferi bozmamak gerekiyor, Türk kadınlarına daha ilkokulda öğretilmesi gereken bir bilgidir bu. Zamanında futbol camiası içinden bir erkekle yaşadığım evlilikte bunu öyle iyi deneyimledim ki, kısa sürede lig takımlarının ilk 11'lerini, teknik kadrolarını, dünya futbol literatürünü ezbere biliyordum. Allah için nazik adamdı, ofsaytı bana günlerce anlattığını hatırlıyorum; ancak maç sırasında soru sorulamazdı bir erkeğe anlamıştım. Galatasaray mezunu, üniversite mezunu bir erkek bile, konu futbol olunca hafiften sıyırıyorsa, sıradan bir erkeğin kafa göz yarması veya televizyonu parçalaması şaşırtıcı gelmiyor bana.
KORKUNÇ GÖRÜNTÜLER
Önceki gün sosyal medyaya düşen, karısının maç sırasında televizyonu kapatarak şaka yaptığı adam, üzerine tez yazılacak bir görüntü sergiledi. Adının İzzet olduğunu görüntülerden öğrendiğimiz erkek, ilk saniyelerde daha karısının sorusuna sinirleniyor ve hakarete başlıyor. kimileri görüntülerin kurgu olduğunu söylese de, benzer ve hatta daha şiddetli olayların yaşandığı, çok daha hararetli maç izleyen erkeklerin var olduğu biliniyor. İzzet, Türkiye- Hırvatistan maçında gol atılınca ne olduğunu soran karısına çıkışıyor ve akabinde karısı da ona bir oyun oynuyor. Türk Milli takımının ataklarında ekran kararıyor.
Bir belgeselmişçesine izledim, defalarca. Korktum İzzet'ten, tıpkı pusuya yatıp saatlerce avlanacağı hayvanı bekleyen vahşi kedileri izler gibi. Korktum, gerildim, heyecanlandım.
Birkaç arkadaşım çok gülüp, eğlenerek izlemişler görüntüleri, ben gülümseyemedim bile.
Ekranın kararmasıyla adım adım önce evi dağıtmaya, sehpanın üzerindekileri yere atmaya başlayan İzzet, en sonunda gerilimi ekranı parçalamaya kadar getirdi.
TÜRK ERKEĞİNİN TOPLA İMTİHANI
Son bir hamleyle de laptop'u ikiye böldü. Karısının akibetini bilmiyoruz.
Muhtemelen İzzet maçı izlerken alkol almıştı, hatta alkol almış olmasını diliyorum şu anda; bari bir mazereti olsun diye...
Sporla, sporcu ruhuyla, spor ahlakıyla uzaktan yakından alakası olmayan yurdum erkeği için, futbol sadece futbol değil. Tıpkı hayatı, aşkı, eğlenceyi, neşeyi, huzuru, flört etmeyi, çocuklarını sevmeyi, ailesine hürmet etmeyi ve eşini sevmeyi bilmediği gibi; sporla alakası yok. Kendini seven biri değil en başta, elbette milli maç coşkusu, heyecanı ve gerginliği var. Elbette kazanalım istiyoruz, elbette şampiyon olalım. Maç kazanma coşkusuyla statta birbirini kucaklayan erkeklere bakıp hep şunu düşünmüşümdür; acaba bu adam eve gidince karısını da böyle kucaklıyor ve karısına takımına ettiği iltifatları ediyor mudur?
Bir utanç videosuydu izlediğim, belki okullarda çocuklara gösterilmeli, böyle olmayın, böyle yapmayın, yanlış bu, denilmeli. İzzet'in karısı bir intikam aldı ama çok acı bir gerçeği su yüzüne çıkardı; bizim erkekler en sevdiği işi bile yaparken eline yüzüne bulaştırıyor.
Bir de onlardan efsanevi aşıklar olmalarını, bizi el üstünde tutmalarını, şımartmalarını bekliyoruz...
Bekleriz daha...
