ESHOT'tan şikayet etmek, artık yaşantımızın bir parçası haline geldi. Fıtratında var; kimsenin bu kurumdan tam memnuniyet beklemesi mümkün değil.
Ama acaba kurum, vatandaşlardan gelen şikayet, dilek ve beklentilere kulağını tam açıyor mu, gereğini yapıyor mu?
Gelinen noktada söyleyebiliriz ki, hayır.
Oldum olası, otomobilim olmadığı için toplu taşıma aracı kullanan bir İzmirli olarak son gözlemlerime ilişkin bazı noktalara dikkat çekmek istiyorum. Bakalım kulaklara küpe olabilir mi:
Hala pek çok otobüs durağında; hangi otobüslerin durduğu yazmıyor.
İlçe tarifesiyle çalışan otobüslerin dönüşlerde her durakta durup yolcu alma zorunluluğu olduğu açıklanmıştı. Niçin uygulanmıyor?
Yaz geliyor. Bazı otobüslerde klima sistemleri o kadar kötü ki, inadına çözüm getirilemiyor.
İnternette yayınlanan hareket saatleri, inandırıcı olmalı.
Aynı hatta çalışan çok sayıda otobüs, aynı saatte hareket ettirilince; duraklara peşpeşe otobüs geldiğini gören vatandaş, haklı olarak tepki gösteriyor. Bu, önlenmeli.
Otobüslerin hijyen uygulaması yapılıyor mu, yapılıyorsa ne sıklıkla yapılıyor, açıklanmalı.
Sayısı az da olsa bazı otobüs sürücülerinin biraz daha kibar olmaları sağlanmalı. Okuyucularımın buna ekleyebilecekleri olabilir. Varsa bana yazmalarını istiyorum. Bunu ESHOT yetkililerine duyurmak görevimiz.
BİR OTEL, İKİ CİNAYET
Şimdi Swiss Hotel olarak hizmet veren Büyük Efes Oteli'nin altın yılları. 1964 yılında hizmete açılan otelin başaşçılığına, henüz 25 yaşında olan Bolulu İlyas (Ertürk) Usta getirilmişti ve tanıtım amacıyla düzenlenen basın yemeğinde başaşçının, otel genel müdüründen daha fazla maaş aldığı açıklanmıştı.
İlyas Ertürk'ün ağabeyi usta bir aşçı olan Necip Ertürk, onun kardeşi Kara Mehmet, 20 İngiliz Lirası karşılığında Kral Faysal'a başaşçılık yapmıştı. Dede Hüseyin Usta da İstanbul'da aşçıların aşçısı olarak biliniyordu.
İlyas Ertürk, becerikli, karizmatik, yakışıklı bir gençti.
Oteli doılduran sanatçılarla yakın dostluklar kurar, otelin adını daha çok duyurmak için ne gerekiyorsa yapardı.
Büyük Efes Oteli'nin bir de Çatı Restoran'ı vardı ve bu restoran, daha çok protokol yemeklerinin düzenlendiği bir mekandı ve kapısında da kafes içinde Erdoğan isimli bir papağan vardı.
Erdoğan, gelip geçene "Merhaba" derdi ama arada bir de küfür ederdi. Bu küfürleri, bazen çok önemli kişilere savurur, sıkıntılar yaratırdı. Kimilerine göre ona bu küfürleri İlyas Usta öğretmişti.
Bir gün Erdoğan, kafesinde ölü bulundu.
Tabir caizse dosya kapandı.
Ancak 25 Mart 1969'a gelindiğinde otelin mutfak bölümünde sıkıntılı bir gün yaşandı.
Öğleyin dönerci ustası Emin Kılıç, görevine geç gelmişti. İlyas Usta, kendisini azarladı. "Küfür ettin, etmedin" derken iki taraf bir birine girdi. Emin Kılıç, elindeki döner bıçağıyla İlyas Usta'ya saldırdı ve onu ağır yaraladı. İlyas Ertürk, hemen arkadaki Amerikan Hastanesi'ne kaldırılsa da kurtarılamadı.
Büyük olay oldu. Başbakan Süleyman Demirel bile, Ankara'da açıklama yaparak; İlyas Usta'nın ölümünden üzüntü duyduğunu bildirdi. İlyas Usta'nın ölümünden sonra yerine Nevzat Peker başaşçı olarak getirildi. O da yıllarca hizmet etti.
Sonraki günlerde basın, bunu gündeminde tutmamaya gayret etmişti. Çünkü güzel, popüler bir otelin adının fazla yıpratılmasına kimse razı değildi.
ŞEYHOĞLU'NUN İMZA GÜNÜ
POTA'nın Eğitimcisi Recai Şeyhoğlu'nun son çıkan iki kitabını bu köşede anlatmıştık.
Bugün o iki kitabın Konak Belediye Kültür Merkezi'nde tanıtımı yapılıyor. Saat 18.00'de başlayacak olan etkinlikte edebiyatçılar söz alıp konuşacak.
Ferhak Işık'ın sunumunu yapacağı programda Dil Derneği'nden Düriye Ayyıldız, İzmir Devlet Tiyatrosu Yönetmeni Güray Tonbul, Şair-Yazar Mehmet Atilla, şair Oğuz Tünbaş, ve Şair Yazar Öner Yağcı'nın her iki kitapla ilgili düşünceleri dillendirilecek.