Oynatmaya az kaldı
Belki de bize öyle geliyordu. Ne yaşarsak yaşayalım her şey kendi devrinin olumlu ve olumsuzluklarıyla anılıyordu. Yine de daha mutluyduk gibi geliyor. Kovit denen bela düşünemeyeceğimiz kadar uzaktı.
İkinci dünya savaşı çoktan unutulmuş dünya siyaseti bu kadar karışmamıştı. Gerçi Irak-İran Savaşının kalıntıları konuşuluyor, Körfez Savaşının sonuçlarını bekliyorduk fakat yine de umutluyduk.
FRENİ BOŞALMIŞ ARAÇ GİBİ
Yeryüzünün tadı tuzu daha da kaçtı. Bu gezegen mi bize yetmiyor? Biz mi artık içine sığmıyoruz, anlamış değiliz. Bir kargaşadır gidiyor. Freni boşalmış araçlar gibi yokuş aşağı birbirimize çarpa çarpa yuvarlanıyoruz.
Espri anlayışımız da çoktan dumura uğradı. Gerçi yeni kuşaktan hala umudumuz var. Eski bir atasözü vardır. "Çocuklar hala doğuyorsa Tanrı insanlardan umudunu kaybetmemiş demek ki." Öfke katsayımız bin. Ph değerimiz sıfır. Birbirimize çatmak için aradığımız bahaneler sağlıklı bir beyin belirtisi hiç değil.
Dinginlik ve sabır kelimesi Türk Dil Kurumu'ndan kalktı kalkacak. Arka sokakların gürültüsünden dünyada huzur kalmadı.
Günlük hayatta sinirimizi bozan birçok olayla karşılaşıyoruz. Sıkıldığımızda ve anlaşılmadığımızı hissettiğimizde, haksızlığa uğradığımızı düşündüğümüzde, kendimizi ifade edemediğimizde, istek ve ihtiyaçlarımız karşılanmadığı ya da karşılanmayacağını düşündüğümüzde, yalnızlık, kaygı, utanç ve bunlar gibi birtakım duygular hissettiğimizde öfkelenmemiz normal. İnsanın doğasında var olan olgular.
AĞLAYARAK GELDİYSEK!
Hepimiz dünyaya mutlu olmak için geldiğimizi zannederek evren tarafından kandırılmış olamaz mıyız?.Ağlayarak gelirken başımıza gelecekleri hissetmiş miydik? Yaşam insana istediklerini o kadar kolay sunmuyor.
Bazılarımız her şeye hemen sahip olmak ister. "Bedeli ödenmeden hiç bir yere varılamayacağını bilmiyor; belki de yaşlılık, bu değişmez kuralı öğrendiğinde gecikmiş oluyor ve geriye dönemiyor." İklim değişikliği, tüketici tercihleri, kentleşme, tarımsal kirlilik, doğada biyolojik çeşitliliği olumsuz etkileyerek birçok canlı türünü yok olma tehlikesiyle baş başa bırakıyor.
Ormanların yok edilmesi, aşırı avlanma, hava ve su kirliliği gibi sebeplerden dolayı dünyada hayvanların yaşam alanı büyük oranda kısıtlanıyor. Uyurgezer gibi bir uçurumun kıyısına doğru ilerliyoruz. Canlı bir varlık olan doğa, yine kendisi gibi canlı varlık olan insanla yaşamı boyunca sürekli birlikte olmayı gerektirecek bir zorunluluğun parçası olarak karşımızda durmaktadır.
Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nde görev yapan bir doktor arkadaşım "Bizim sözde hasta kabul ettiklerimiz dışardakilerden daha akıllı" dediğinde ne kadar haklı olduğunu düşündüm.
Çılgınca ve şuursuzca deliliğe doğru koşuyoruz ve ruhumuz ölmüş farkında değiliz. Ne yazık ki donmaktayız fakat uykumuz geldi zannediyoruz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.