Sinema severlerin hafızasında biraz dolaşmak, yaşı ilerlemiş olanlar için; azıcık daha uzak geçmişe gitmek istiyorum...
Yıllar öncesinin bir Hollywood filmi hala hafızamdan gitmez. 1969 yapımı.
Başrollerini Jane Fonda ve Michael Sarrazin paylamışlardı.
Orijinal adı (They Shoot Horses Don't They) yani Türkçe uyarlamasıyla "Atları da vururlar"dı.
NERON NE YAPMIŞTI?
O yıllarda yaşım küçük olduğu için gözden kaçırmış olduğum bu filmi, yıllar sonra TV ekranlarından izleme şansını yakalamıştım... 1930 yıllarının ekonomik bunalımla boğuşan Amerika'sının dönemini acı bir şekilde yansıtan bu hikaye beni oldukça etkilemişti. Çaresiz insanların bir umutla; katıldıkları ağır tempolu bir dans maratonunun trajedik bir anlatımıydı..
Umutsuzluğun son adının yine umut olması ve zavallı insanların para kazanmak için girdikleri bu yarış, kıyasıya mücadele içinde geçiyordu. Yarışma başlar ve çiftler birbirlerinden ayrılmadan sürekli dans ederler. Katılımcıların tek amacı aralarda verilen yemeklerdir. O öğünler için günlerce dans ederler ve iki ayı tamamladıktan sonra her biri bitkin ve bir şekilde yarışma sonunda kazandıkları paranın maraton boyunca harcadıkları ihtiyaçlarının karşılığının borcu olduğunu görünce, çaresizliğin ve bitkinliğin son deminde; kadın erkekten kendisini vurmasını ister. Çünkü acı çeken ve sakatlanan atların vurulduğu prensibi vardır. Ve erkek hiç çekinmeden kadını vurur. Başka çaresi yoktur.
Bir insan avını anımsatan bu film günümüzde hala güncelliğini korurken, bu durumların benzerleri geçmiş tarihlerde de yaşanmıştır.
Roma imparatoru Neron;
Arenalarda zavallı İnsanları Aslanların önlerine atmamış mıydı? Gücün güçsüzler üzerindeki baskısı yüzyıllardır var ve insanlık yok oluncaya kadar bu prensibin bozulmayacağını, son dönem yaşadığımız olaylar daha bir gerçekçi şekilde anlatıyor ve üstelik tescilliyor.. Maalesef, geçmişin siyaseti ile günümüzün siyaseti arasında hiçbir fark yok.
Kazananın her zaman, yumruğu sert, dokunuşu yumuşak, davranışının sinsi olmasıdır.
İnsanlık büyük bir yarış halinde.
.Tek amaç çılgınca oyunu kazanmak, gücünü ispat etmek ve kendinden zayıf olanları ezmek. Kimse kimsenin gözünün yaşına bakmıyor. Bu oyunun kuralı, yere düşen sakatlanan atı vurmak ve yola devam etmek. Üstelik kendi oyuncusunu bile harcayacak kadar vahşi bir seleksiyon hakim...
Son yılların dünya siyaset kazanına içine düşmeden, kendimizi ne kadar koruruz ve gücümüzü nasıl ortaya çıkarırız diye kafa yorduğu
yorduğumuz gerçek.
Ülkeler arası ilkel savaşlar bitti artık.
Kendimizi yok etme pimi zaten elimizin altında. Bas butona sanal dünyanın deryalarında kaybol gitsin. Amaçta, bu zaten. İşimizi kolaylaştıran her şeyin bizim intiharımız olduğunu bir bilebilseydik.
Büyülü bir dünyanın içinde salına salına yürüyoruz.
Dünya gücünü elinde bulunduran ülkelerin zayıf halka gördükleri diğer ülkeler üzerinde kurdukları bir tuzak olduğunu bildiğimiz halde bu cazip oluşumdan kopamıyoruz.
Çünkü yaşam ağları bu sistem üzerine kurulmuş ve çemberin dışın çıkamıyoruz.
DÜNYA DÖNÜYOR
İsrail ve Ukrayna savaşları derken, sırada kim var sorusuyla tedirgin bir bekleyiş içindeyiz. Hayat bildiğimizi zannettiğimiz fakat karışık bir matematiğin sayıları içinde kaybolduğumuz bir devran..
İşte Nilüferin şarkısı "Dünya dönüyor sen ne dersen de" Yine Serdar Ortaç'ın bir şarkısında söylediği gibi "Binlerce dansöz var"..
Sahne her an değişiyor.
Bukalemun bile masumiyet sınıfında. Yapmamız gereken tek şey birbirimize daha bir sıkı sarılmak. Kendi içimizde kırgınlıklarımız olabilir. Türkiye bir ailedir.
"Kol kırılır yen içinde kalır".. Bizim gidecek başka toprağımız yok. Bizi hedef alanlar unutmasın ki; Sessiz atın çiftesi sert olur... Her şeye rağmen mutlu haftalar diyelim. Çıkmayan candan ümit kesilmez.
GÜNÜN SÖZÜ
Bilge bir kral, asla savaş istemez. Ama her daim savaşmaya hazır olmalıdır. raquo; Thor