Hakan Urgancı

Kalbiniz bir dergah gibi olmalı

Çok beğendiğiniz birine sahip olamıyorsunuz ama düşünün ki bir bilim insanısınız. Beğendiğiniz insanın suretinde bir klon yaratıyor ve birlikte yaşamaya başlıyorsunuz. Ama adı üzerinde, klon işte. O asıl beğendiğiniz kişi değil. Onun anılarına, onun yaşanmışlığına, dolayısıyla onun karakterine sahip değil. Bir süre sonra tavırlarına sinir olmaya başlıyorsunuz. Kavgalar ediyorsunuz. 'Sen hiç de benim ilk başta sevdiğim kişi gibi değilsin' diyorsunuz. 'Sen çok değiştin' diyorsunuz. Hayal kırıklığına uğruyor, kandırıldığınızı düşünüyorsunuz.

Bu hikaye tanıdık geldi mi? Üstelik bir bilim insanı bile değilsiniz. Yine de işin doğası aynı. Nasıl ki bu bilim insanı sevdiği kişinin küçücük bir parçasından bir kopyasını yarattıysa siz de hayalinizdeki kişinin küçük bir detayına sahip biri gördüğünüzde 'işte o mükemmel partner' diye yapışıyorsunuz. İlk başta diğer hiçbir gerçeği görmüyorsunuz. Çünkü hayalinizde ideal aşkın bir klonunu yarattınız. Çoğunlukla o kişinin bundan haberi yok. Sizin kendisine atfettiğiniz özelliklerin hemen hiçbiri onda yok. Kendi yarattığı esere tapan bir sanatçısınız ve eserinizin bunda bir dahli yok. Ama yanıldığınızı kabul etmek zor olduğu için onu suçluyorsunuz. Bunu sadece siz yapmıyorsunuz. Hepimiz yapıyoruz. Aşkın doğası, klonuna aşık kişinin hikayesi her seferinde... Bu yüzden aşkın sonunda hayal kırıklığından kaçamazsın.

Hayalkırıklığı, aşkın faturasıdır. Aşkın karşıdaki kişiyle hiç ilgisi yoktur yani. Herkes kendi duygusundan sorumludur. Çünkü aşık var, maşuk hiç var olmadı. En azından sandığınız biçimde... Aşkı ideal olarak yaşamanın yolu, ona tutunmamaktır. Buz gibidir. Sabit bir şey değildir ki ona tutunabilesin. Su gibidir, onunla akacaksın. Yani özetle; Kalbin bir dergah gibi olmalıdır. Orada geniş bir anlayış hüküm sürmelidir. Gelene nedeni sorulmaz. Öyle icap etmiş, gelmiştir. Gidene neden diye hiç sorulmaz. Vakti tamam olmuş, gitmiştir. Sana düşen, bu geliş ve gidişlerin kendince sebeplerini sorgulamak değil, kalbine kalbince hizmet vermektir. Geleni rahat ettirmektir. Gidenin yolundaki taşları temizlemek, ardından bir tas su dökmektir. Biz böyle yapmak yerine büyük planı sorgularız. Oysa gelen bir hediye, giden bir hediyedir hikmet bilene ... Bizim tüm yanılgımız geleni yabancı, gideni de kayıp sanmaktadır. Oysa ne gelen bize aittir, ne de gidenin kölesiyiz.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.