Türkçe dünyanın en empatik dillerindendir. Şiirsel ifadeleri mevcuttur.
Amerikalılar yemek için enjoy yani "tadını çıkar" derler, biz "afiyet olsun" deriz. Yediğiniz şeyin vücudunuza sağlık getirmesini isteriz. Sadece yemek değil, niyetiniz bile şifayla anılsın isteriz.
Yeni eve taşınırsınız, "güle güle oturun" deriz. Sadece oturmak değil; huzurla, mutlulukla, bereketle oturun.
"Kolay gelsin"i zaten başka hangi dilde bulursunuz, bilinmez. İnsan çalışırken bile ona iyi dilek gönderen bir dil düşünün; yorulma, güçlük olmasın, emek seni üzmesin diye fısıldayan bir kültür.
Yabancılar "rahatladım" derler, biz "yüreğime su serpildi" deriz.
Bizde duygu sadece duygu değildir; su olur, ateş olur, kuş olur, rüzgâr olur.
El âlem hasta olur, biz "şifayı kaparız." Hastalığın adını bile mizahla ehlileştiririz.
İYİLİĞİN KAYNAĞI
Hatırımızı sorana "iyiyim" demekle yetinmek yerine "seni gördüm, daha iyi oldum" deriz. İyiliğin kaynağını kendi halimizde aramayız, karşımızdakine de pay veririz.
Duyguyu büyütürüz, sözü büyütürüz, ama kırıcı olmadan.
"Başımın üstünde yerin var" diyerek bir insana verebileceğin en büyük hürmeti veririz.
"Gönül koyma" deriz; alınmaktan ziyade, kalbinin bir köşesini incittiğini anlatırız.
Görüyor musun? Kalp bile bizde poetik bir karakter.
Ama bütün bu zarafetin, inceliğin, duaya benzeyen günlük ifadelerin arasında insan sormadan edemiyor:
Peki ne ara bu kadar kaba bir toplum olduk?
Yine yabancılar eşlerine telefonu kapatmak istediklerinde "love u" derken...
Eskiden en azından "öpüyorum" ya da "görüşürüz" derdik.
Sesin yumuşaktı, tonu samimiydi; bir insanla konuşmayı bitirirken bile gönül ilişkisinin ipini incitmemeye özen gösterirdik.
Şimdi yeni bir modamız var. Dizilerde de görüyorum ve nereden kaptık bu ifadeyi bilmiyorum.
Şimdi ne diiyoruz?
"Kapat!" Kapat mı? Kapat öyle mi?
Bir emir, bir sertlik, bir "haydi bitiriyorum" kabalığı...
SEN KAPAT...
Allah da sizi kapatsın e mi!
Yahu biz "kırk yıllık dostluktan bir günde vazgeçilmez" diyen bir toplumduk.
Dedelerimiz bile mektubu "kal sağlıcakla" diye bitirirdi.
Şimdi bana "telefonu kapat" diyerek konuşmayı noktalayan biri, o telefonun bir daha hiç açılmayacağını da hesap edecek.
Hadi bakalım...
Şimdi sen kapat!
Kısacası...
Türkçede duygu kelimelerle değil, hissin hareketiyle anlatılır.
Biz "üzüldüm" demeyiz, "yüreğim acıdı" deriz.
Biz "sevindim" demeyiz, "içim kıpır kıpır oldu" deriz.
Biz "korktum" demeyiz, "yüreğim ağzıma geldi" deriz.
Yani Türkçe, kalbi organ olarak değil, yaşayan bir varlık gibi görür.
Belki de bu yüzden "afiyet olsun" derken sadece midenizi değil, ruhunuzu da doyururuz.
"Kolay gelsin" derken sadece işi değil, niyetinizi de kutsarız.
"Gözün aydın" derken birinin sevincini kendi hanesine yazarmış gibi seviniriz.
Ve "yüreğime su serpildi" derken sadece rahatlamayız; insana, insanca bir kelimeyle dokunuruz.
Türkçe, hâlâ aynı şiir gücüne sahip.
Belki hatırlamamız gereken tek şey şu:
Dilimizi sertleştirirsek kalbimiz de çatallaşır; dilimizi güzelleştirirsek, insan ilişkilerimiz de şiire benzer.
