Trump sonrası artık hukukun üstünlüğü referanslarının ruhuna Fatiha okuyabiliriz! Çünkü dünya devletleri için asıl olan artık sadece siyasi çıkarlar... Varolan hukuk eğer bize değil başkalarına hizmet ediyorsa yok sayılabilir... Bu, siyasi liderlik için utanç verici bir durum olarak değerlendirilmiyor, daha nazik bir yaklaşımla 'realpolitik bir siyasi duruş' sayılıyor! Bu bağlamda önceden yapılmış uluslararası anlaşmalar da hiç imzalanmamış gibi davranılabiliyor! Peki bu durum, yani hukukun üstünlüğü ilkesini kim görmezden geliyor? Hukuki olduğu düşünülen seçimlerle,belirli bir süreliğine iktidarı kullanma hakkına sahip olmuş yöneticiler!
Peki bu nasıl açıklanabilir? Demokratik argümanları savunan ve seçimlerde bu programları nedeni ile oy alıp iktidarı ele geçirenler, sonrasında neden hızla totaliterleşiyorlar? Bunun kişisel psikolojiden sosyolojik katmanlara kadar giden dinamikleri nedir? Demokratik seçim mekanizmalarından yararlanıp, iktidarı ele geçirince, seçimlerin hiç de önemli olmadığına yönelik algı inşasına çaba harcamak ya da önceki meşru hükümetler arası imzalanmış devletlerler arası belgeleri tanımamak hangi perspektiflerin ya da kurguların sonucu olarak ortaya çıkıyor? Deepmind'ın kurucularından Mustafa Süleyman (Teknoloji, güç ve 21. YY'ın en büyük ikilemi: Yaklaşan dalga), Yuval Noah Harari (Neksus) ve 2024 Nobel ödülü alan yurttaşımız Daron Acemoğlu (Dar Koridor: Devletler, toplumlar ve özgürlüğün geleceği) gibi düşünürler, konuyu teknoloji özelinde irdeleseler de daha yıllarca tartışılmaya devam edecek gibi görünüyor.
KIRILGAN STATÜKO
Görünen o ki, bu gelişmelerin,tüm dünya için en hafif sonucu, kırılgan bir siyasi ve ekonomik statükonun ortaya çıkması olacaktır. İktidarlar, sürekli kavga ortamını tetikleyecek hayali kişi ya da kurumlar yaratarak, toplumsal stresi arttırıp,yandaşlarını konsolide ederek, özgür basını yok edip adalet sistemini manuple ederek kendilerini var eden demokrasiyi saha dışına itiyorlar.
Üstelik, Trump gibi figürlerin bu ve buna benzer atraksiyon setlerine karşı, batı demokrasi ve değerlerini korumak ve insan hakları ihlalleri için en sert tepkiyi vermesi beklenen Avrupa medeniyeti, tüm tarihi birikimleri ve kültürü ile bunlarla başetmesi için radikal stratejileri hayata geçirmek yerine,ona öykünen bir pozisyonu sergilemekten kaçınmıyorlar neredeyse! Bu kervana katılmaktan beis duymayan ve hatta can atan Macaristan gibi ülkeler hemen aklımıza geliyor. Macron gibi bir liderin,"Avrupa, riskin ve gücün o unutulmaz tadını hatırlamalı" içeriğindeki sözlerine ne demeli! Tüm dünya, buna benzer görüşlerin oyun sahası artık... Acı bir betimleme olacak ama dünyada demokrasi açık bir saldırı altında. Özellikle, Trump sonrası Amerika ve Kıta Avrupasında Macaristan gibi ülkeler, bu gelişimeye öncülük ederken,ortaçağdaki Magna Carta ve iki büyük dünya savaşı sonrası oluşan demokrasi ve hukukun üstünlüğü değerleri için tehlike çanları her yerden işitiliyor. İngiltere, gelişmelerin pasif izleyicisi, Fransa gerçeklikten kopuk bir idealizm içinde, Almanya ise Hitler öncesi dönemi hatırlatan bir aşırı sağ popülizminin çıkmazında!
Bu yüzden, günümüzün Batı medeniyetinin önümüzdeki dört yılda demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü için vereceği mücadele yaşamsal sonuçlara yol açacaktır.
'ELLER' ŞİİRİ
Tüm insanlığın bir bütünlük içinde küresel iklim değişiklikleri, habitat daralması ve iflah olmaz yoksulluk gibi global sorunlara odaklanması gerekirken, yüzyıllar içinde oluşturabildiği insan hakları ve hukukun üstünlüğü ilkelerini kaybetmemek için ölümcül bir mücadeleye girmek zorunda kalması ne acı! Herhalde, insanlık politik ve kültürel olarak güç bir geçişi tamamlayacak ve herkes umutsuzluktan payını alacak! Ancak insanlık, Trump'ın hüküm süreceği dört yıl boyunca esecek antidemokratik ve hukuk dışı rüzgarlara göre yön değiştirmeyecek kadar demokrasiye ve hukuka derin bir inançla bağlıdır. Bilirsiniz, William Blake'in 'eller' üzerine bir şiiri vardır: Ellerinden biri kanla kaplı idi, meşale taşıyordu öteki... Şimdi de dünyanın ünlü politik figürleri bir elleerinde demokrasi meşalesi taşıyorlar ancak iktidar olur olmaz meşaleyi söndürmek üzere! Dünyada siyaset yapma biçimi giderek irrasyonelleşiyor, ve demokrasi de içeriğinden koparılarak, siyasetçilerin kendi kafalarındaki evrensel hukuk ve etikten yoksun planlarını hayata geçirmenin aparatına indirgeniyor. Bu, Hitler döneminde yaşandı. Günümüzde de modern popülizm, sosyal medyaya konuşlandırılmış yeni teknolojilerden yararlanarak siyasi süreçi mahir bir şekilde yapılandırıyor. Yine de insanlık geldiği noktada, tarihten gelen bir süreklilik içinde, hukukun üstünlüğü ve demokrasiye inancını, Trumpvari politikaların değişken ve geçici patolojisine kaptıracak değil!