İzmir Kukla Festivali, kentin sanat yaşamını renklendirdiği, dünyaya duyurduğu bir gerçek...
İşte bunun içindir ki, bu yıl 8'inci kez kapılarına açyor sevdalılarına; her geçen yıl artan bir seyirci kitlesiyle...
Önceki gün Sarmaşık gazetemizde manşet yaptık, bu yıl gerçekleşecek festivali ve programını...
Bu yıl 20 ülkeden 40 kukla tiyatrosu İzmir'e gelecek, aralarında dünyaca ünlü ustaların da bulunduğu etkinlik, yaklaşım bir ay İzmir'de bir sanat fırtınası estirecek.
***
Kukla, insanın, iç dünyasını, yeteneklerini, sanat gücünü, yaratıcılığı sergilemesine destek olan sanat türü...
İnanılmaz bir emek var işin iç yüzünde, fikir özgürlüğü ve yaratıcılık da öte yanda...
Kukla festivalinin bugünlere gelmesine büyük payı olan, aynı zamanda bir devlet tiyatrosu sanatçısı olan, Festival Direktörü Selçuk Dinçer'in söylediği bir söz var, bu aynı zamanda hoş bir gelişme, İzmir'in kukla dünyasında bir artı değer olduğunun da kanıtı aynı zamanda...
Ne diyor Dinçer:
"Her yıl Avrupa'nın en büyük iki kukla festivalinden birini İzmir'de düzenliyoruz. Şimdi yapmamız gereken İzmir'de kukla sanatı adına ciddi üretimler yapılmasını sağlamak. Bu çabalar kısa sürede İzmir'i bu alanda büyük bir dünya markası yapacak."
***
Gelişmeler Selçuk Dinçer'i doğruluyor; İzmir, adını bu alanda duyurdu bile...
Yoksa, kukla sanatında zirveye yer alan isimler, İzmir'e bu kadar istekli gelir miydi?
Demek ki, planlı, programlı bir çalışma yapılmış... Demek ki, İzmir'de kukla sanatı adına yapılan her şey, özellikle Avrupa'da ses getirmiş...
Selçuk Dinçer'in de ısrarla vurduguladığı gibi kukla üretiminde de İzmir atağa kalkmış durumda...
Kukla yapımı ve dersleri en çok ilgi gören alanlar arasında...
***
Bütün bu olumlu koşulların altını çizdiği gerçek var; geleneksel İzmir Kukla Günleri'ne verilen desteğin boşa gitmediği, her geçen yıl daha da gelişerek bir İzmir markası olma yolunda hızla ilerlediği...
O halde, birçok değerini kaybettiğimiz, başka illere bıraktığımız İzmir'in artık bu markasına sahip çıkmamız gerek...
Üstelik, günübirlik değil sürekli... Giderek artan bir heyecanla...
Yoksa sürekli övündüğümüz "toplumsal bilinç"in ne önemi kalır ki.
GÜNÜN SÖZÜ
Uyanık bir tek adam, uyuyan binlerce kişiden daha güçlüdür.
S. Carnot
Semih'in ve hakem Çakır'ın verdiği ders
Nicedir böyle bir derse ihtiyacımız vardı; yani yolda çıktığımızı, yalana bulandığımızı, gerçekleri saptırdığımızı hissettirecek birilerine...
Çünkü toplumca öyle bir normalleşme yaşamaya başladık ki, neredeyse her alanda yalan söylemek, olağan hale gelmeye başlamıştı.
Bu, 2000'li yıllardan sonra zirve yaptı, toplumsal kişiliğimize oturdu.
Söylenen yalanlara kendimizi inandırmaya başladığımız, açıkça ortada...
Ta ki biri, İzmirli bir futbolcu olan Galatasaraylı Semih'in, yaşayabileceği her türlü riske rağmen, ona buna yalakalık yapmadan, şirin görünmeden, hakemin çıkan topa "aut" kararına direnip, "Hayır benden çıktı, korner olmalı" diye düzeltme yapması bir anda şaşkına çevirdi bizi...
***
İnsanoğlu "doğru"yla tanıştı, Türk toplumu, "sosyal devrim" yaşadı. Semih'in bu kararı, sadece bizde değil dünyaya da "flaş haber" oldu. Bu genç futbolcu sayesinde doğru söylemenin de bir erdem olduğuna toplumca kanaat getirdik.
Futbol programlarında, yorumcular Semih'e övgüler düzerek başladı programına...
Ve sözler, "bundan sonra böyle olsun" dilekleriyle noktalandı.
Umarım, bu doğru tavrı da "sulandırmayız" herşeye yaptığımız gibi...
***
Bu arada hakem Cüneyt Çakır'ı da kutlamak gerek... Bir insan, boşu boşuna uluslararası alanda futbol hakemi olmuyor demek ki...
Sadece mesleki bilgi değil; hayat tecrübesi, empati gücü de olmalı demek ki...
Semih'in "Top benden çıktı" uyarısını dikkate alıp, onu tebrik ettiği için, Cüneyt Çakır'a bir kez daha bravo...
Biz de burnundan kıl aldırmayanları gördük; insanı rezil eden, yanlıştan yana davranan, karizmasından taviz vermeyen...
Cüneyt Çakır'ın tavrı, bütün o "insansı"ları silip attı.
Çünkü doğru tek, tıpkı Galatasaray-Beşiktaş maçında yaşadığı gibi...