17 yıl bu, tam tamına dile kolay, onyedi yıl... Her evine gittiği mecburi ziyarette, hiç misafirperlik görmemiş ve her seferinde, bir sağ yanağına, bir sol yanağına 'şaplağı!' yemiş, düzenli bir biçimde...
Az kafayı kaldırdığı zamanlarda, saçlarından tutarak öyle yerden yere vurulan ve artık mahallenin 'şamar oğlanı!' olmayı kabullenmiş bir takımın teknik adamı olsaydım eğer... Bahsettiğim Riekerink'in (kendisini sıradan bir teknik adam olduğunu belirteyim), futbolculara kaybedecek hiç birşeyleri olmadığını... Elbette savunmada güvenliği elden bırakmayarak, hücum etmelerini emrederdim, hücumu...
Kendisine, sıradan bir teknik direktör madalyası takmışken tüm medya, ters-yüz ederdim kafamdakileri...
Rezalet ki ne rezalet
Fiziksel yüklemelerden çok psikolojik terapilerle, birer 'kahraman!' olacaklarını aşılardım damardan ve inceden inceye... Rezalet ki, ne rezalet (!) en çok adını duymamız gereken başta Sneijder, Ciğerci ve Bruma'nın, var mı adını duyan, ilk yarım saatte? Fener'in teknik adamını da al, vur diğerine(!) Ama Advocaat, oyuncu tercihlerinde saçmalasa da, daha şanslı...
Çünkü; ilk başlarda beğenmediği Van Persie gibi bir müthiş yetenek, ilk yarı sonunda Şener'in ikram pasına, müthiş bir vuruşla, değiştirdi tabelayı... Ardından da penaltıdan, skoru ikilemeyi...
Riekerink'i gönderin
Riekerink, ikinci bölümde daha cesaretlenir, baltayı topraktan çıkartıp, kolunu da alçıya alır diye beklerken, bilader, elleri cebinde fotoğrafçılara poz veriyor, eyi mi? Yahu adama, bir yumruk kaldırmaz mısın? Yahu adamın, ayağına bir basmaz mısın? Geçtim; adamın bir saçını çekmez misin, yahu? Yiğidin hakkı, yiğide...
Fener; başta Persie... Şener, Kjaer ile Skrtel, Volkan, 'mahalenin delikanlısı' olmayı sürdürdüler, verdikleri yoğun mücadeleleriyle...
Ancak; Galatasaray yönüne döndürürsem eğer bakışımı... Tez gönderin Riekerink'i, çünkü 'mankenlik' kendisine çok daha yakışacaktır, artık (!)