• BUGÜNKÜ YENİ ASIR
  • BIST 78.384,78
    EURO 4,4760
    USD 3,8608
    GBP 3,8608
    CHF 3,8608
    JPY 3,8608
El bebek gül bebek hep bebek ARZU GÜNAYDIN

El bebek gül bebek hep bebek

arzu.gunaydın@yeniasir.com.tr Tüm yazıları
Giriş Tarihi: 13.06.2020, 00:00

Gündemde bir dizi var: İngiliz kraliyet ailesini daha doğrusu Kraliçe 2. Elizabeth'in hayatını anlatıyor... Dikkate değer birçok konu işlenmiş olsa da, ilgiyle izlediğim bir bölümden bahsedeceğim... Prens Charles'ın okul hayatını anlatan bölümden..
Charles, Cheam adlı okula gidiyor dizide. Arkadaşları tarafından zorbalığa maruz kalan Charles, öğretmenleri tarafından hassas ve kırılgan bir çocuk olarak nitelendiriliyor ve Eton Koleji'ne gitmesi öneriliyor.
Ancak, babası Charles'ın kendisi gibi yetiştirilmesi konusunda Kraliçeye de karşı gelerek ısrarcı oluyor ve oğlunu İskoçya'daki kendisinin de okuduğu yatılı Gordonstoun'a gönderiyor.

ABARTILI KURGU
Dizide Charles'ın tüm naifliği ile içeriye yağmur alan pencere kenarında üşüyerek uyuması abartılı bir kurgu gibi gelse de insanın içini parçalıyor. Annesinin kuzusunun yapayalnız uyumasını yüreğiniz kaldırmıyor. Ancak bir diğer yanınız babaya da hak veriyor. Ayakta kalabilmek için düştüğünde kalkmayı öğrenmesi gerekiyor çocuğun. Bunun için de düşmesi... Seneler geçse de, aile yapıları çok farklı olsa da bazı temel duygular sanırım herkeste aynı:
Annelerin korumacılığı mesela...
Biz anneler öyle çok koruyoruz ki, adeta pamuklara sarıp sarmalıyoruz çocuklarımızı...

ASIRI UÇLARDA
İki aşırı uç. Eskinin acımasız, sert eğitimi, yerini hayattan kopuk sürekli korunup kollanan çocukların eğitimine bıraktı.
Temel yaşam gereksinimlerini bile gerçekleştiremeyen beceriksiz çocuklar yetiştiren yani.
İlkokulu bitirdiği halde, kendi kahvaltısını hazırlayamayan; kıyafetlerini kombinleyemeyen, hatta düzgün giyemeyen çocukların peşinde helak olan anneleriz biz. Feda olsun çocuğuma diyen anneler, aslında çocuklarını feda etiklerini fark etmek zorunda. En temel becerileri dahi kazanamamış çocuğun, arkadaşları ile önemli paylaşımlarının olacağı kamp vb programları bile asla istememesinin altında özgüven eksikliği ve rezil olma korkusu yatıyor olabilir. Özgüven eksikliğinin altında yatan ise tüm bu koruma içgüdüsüyle ona fırsat vermeyişimiz. Tecrübelerine ve kendisini tanımasına engel oluşumuz.
Ve tüm bunları onları korumak adına yapışımız. Korudukça, güçsüzleştirip, hayattan kopuk hale getirmemiz.

YASAMA SANATI
İddia ediyorum, gelecek nesil içinde en başarılı olanlar en az korumacılığa maruz kalmış olan çocuklar olacak.
Onlar, senelerce alıştıkları ayakta durma teknikleri ve kendilerine olan güvenleri ile yol alırken, el bebek gül bebek büyütülenler sadece ekran camından olanları izleyebilecek.
Zaten şimdi de hayata karışmalarına engel olduğumuzdan belki de çok çabalamayacaklar.
Yaşamak bir sanat. Tadına vararak, üreterek, kendi benliği ile var olarak yaşandıkça güzel hayat... Kaygılar, hayal kırıklıkları ve beklentiler ise hayatın katilleri. Kendine yeten mutlu çocuklar yetiştirmek bırakacağımız en önemli miraslardan olacak.
Prens Charles Gordonstoun'u hapishane olarak betimleyip, o yıllara cehennem yılları dese de, okulun öğrenciyi tüm süreçlere katması ki buna okulun inşaatı da dahil, çocukları gerçekten hayata hazırladığı düşüncesi uyandırıyor. Bu çocuk, tüm kişisel ihtiyaçlarının karşılanacağından emin olduğumuz Prens dahi olsa...
Ne dersiniz, artık bizler de, evlerdeki prens ve prensesleri gerçek hayata davet edip, kendi sorumluluklarını ve dolayısı ile özgüvenlerini geri versek mi yavaş yavaş?..

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
GÜNÜN YAZARLARI
SON DAKİKA