Benim için aldatma, temelde bağlılık üzerine inşa edilmiş bir ilişkide güven ve sadakat kavramlarına yapılan en ağır ihanet şekli. Kısaca belirlenen sınırların ihlali ya da o hassas çizgilerin hoyratça aşılması. Ve sonuç! Üzüntü, öfke, kafa karışıklığı ve beraberinde gelen o tarifsiz, o derin duygusal acı...
Peki, bu "aldatma" meselesinin biraz daha derinlerine inmeye ne dersiniz? Hani o meşhur söz vardır ya, "şeytan ayrıntıda gizlidir" işte bu konuda da öyle ince çizgiler mevcut ki, insanı düşünmekten alıkoyamıyor. Fiziksel, duygusal, zihinsel, sanal... öyle çok çeşidi var ki bu ihanetin.
NET FOTOĞRAF
Türkiye'de doğup büyüdüğümüzü düşünürsek, "aldatma" kelimesi zihinlerde genellikle net bir fotoğraf canlandırır: eşin ya da sevgilinin fiziksel olarak başka biriyle yakınlaşması. Toplumumuzun genel ahlak anlayışı, aile yapısına verdiği o büyük önem ve dini inançlarımız bu algıyı derinden etkiliyor kuşkusuz. Bu durumu çoğu zaman affedilmesi neredeyse imkansız bir ihanet olarak kabul ediyoruz. Ancak içinde yaşadığımız bu geniş evren öyle renkli ve çeşitli ki... Mesela, bazı Batı ülkelerinde, özellikle daha bireyci yaklaşımların hakim olduğu toplumlarda, "duygusal aldatma" diye bir kavram var. Şöyle izah edeyim; fiziksel bir temas olmasa bile, partnerinizin ya da eşinizin bir başkasıyla derin, samimi, hatta romantik bir bağ kurması, en mahrem sırlarını onunla paylaşması, duygusal ihtiyaçlarını ondan karşılaması. Bu da bir tür ihanet olarak görülüyor. "Benimle paylaşmadığı şeyleri ona anlatıyor" ya da "Bana göstermediği ilgiyi ona gösteriyor" gibi düşünceler, ilişkinin temelini derinden sarsabiliyor. Daha da ilginci, bazı araştırmalar gösteriyor ki, genç nesiller arasında "mikro-hile" (microcheating) denen bir kavram da var ve giderek yaygınlaşıyor. Bu ne demek, hemen anlatayım.
Özetle sosyal medyada eski sevgilinin paylaşımlarını beğenmek, gizlice mesajlaşmak, bir başkasının fotoğrafına "çok güzelsin" gibi masum görünen yorumlar yapmak gibi küçük ama potansiyel olarak ilişkiyi zedeleyebilecek davranışlar. Bazılarınız belki "aman canım, ne olacak bir beğeniden?" diye düşünebilir ama yeni nesil için bu, sınırların yavaş yavaş aşılması demek. Buna ek olarak, günümüzde teknolojinin getirdikleriyle birlikte çokça karşılaştığımız bir de sanal aldatma konusu var. Bu da geleneksel fiziksel aldatmanın aksine, internet veya diğer dijital platformlar aracılığıyla kurulan duygusal veya fiziksel ilişkileri ifade ediyor. Fiziksel bir temas içermiyor belki ama, mevcut ilişkide güvenin sarsılmasına ve duygusal bağın zayıflamasına yol açtığı kesin!
FARKLILIKLAR
Şimdi de zihnimizde bir yolculuğa çıkıp farklı bir kıtaya, Afrika'ya geçelim. Afrika kıtasının bazı bölgelerinde ise kültürel normlar bambaşka bir tablo yansıtıyor. Örneğin, bazı kabilelerde, bir erkeğin eşinin rızasıyla başka bir kadınla çocuk sahibi olması, soyun devamı için kabul edilebilir bir durum olabiliyor. Bu, bizim modern Batı algımıza tamamen ters düşen bir yaklaşım tabii ki! Ama o toplulukların kendi iç dinamikleri, yüzyıllardır süregelen inançları ve yaşam biçimleri bu uygulamaları ortaya çıkarmış. Bu noktada bir zamanlar izlediğim bir filmin konusunu kısaca aktarmak isterim size.
Afrika'nın kırsal bir kesiminde yaşayan Zola, eşi Kofi ile mutlu bir evliliği olduğuna inanıyordu. Ancak yaşadıkları köyün gelenekleri gereği, Kofi'nin ilk eşinden çocuğu olmadığı için aile büyükleri Kofi'ye ikinci bir eş bulmasını önerdi. Kofi, Zola'ya bu durumu açıkladığında, Zola derin bir üzüntü yaşadı. Kendini aldatılmış hissetti. Ancak köyün gelenekleri ve toplumsal baskı o kadar güçlüydü ki, Zola bu durumu kabullenmek zorunda kaldı. Kofi'nin ikinci eşiyle yaşaması, modern bir şehirde yaşayan bir kadın için kesinlikle "aldatma" olarak nitelendirilebilecek bir durumken, onların kültürel bağlamında soyun devamlılığı için kabul gören bir uygulamaydı. Zola'nın bireysel acısı ise zamanla arttı ve toplumsal normların ağırlığı altında adeta ezilerek yok oldu...
Şimdi de bakış açımızı biraz daha doğuya, Uzakdoğu'ya çevirelim. Japonya gibi bazı Asya ülkelerinde ise, iş hayatının getirdiği o yoğun sosyal ortamlar ve beklentiler, evlilik dışı ilişkilere karşı daha farklı bir tolerans gösterebiliyor. Elbette bu, her Japon erkeği ya da kadını aldatıyor anlamına gelmiyor, ancak toplumsal yapının ve iş kültürünün bazı "kaçamaklara" biraz daha fazla göz yumduğu, en azından daha az yargılayıcı yaklaştığı bir gerçeklik. Bu durum, insan olarak hepimizin içindeki o bireysel ahlaki değerlerimizle toplumsal kurallar arasındaki gerilimi de gözler önüne seriyor bence.
DOLAMBAÇLI
Peki, tüm bu farklılıklar bize ne anlatıyor dersiniz? Belki de "aldatma" dediğimiz o karmaşık olgu, aslında siyah ve beyaz gibi kesin çizgilerle ayrılamayacak kadar dolambaçlı . Belki de asıl önemli olan, evrensel bir tanım ortaya koymaktan ziyade, her ilişkinin kendi özelinde, yani iki insanın birbirleriyle kurduğu o görünmez anlaşmada sadakat ve ihanetin ne anlama geldiğini netleştirmek. Çünkü sonuçta, kalbimizi derinden kıran, o içimizdeki güven duygusunu sarsan şey, coğrafyadan bağımsız olarak aynı acıyı, aynı yalnızlık ve aynı ihanet duygusunu yaşatıyor.
GİZEM VE JAN
Bu karmaşık konuyu biraz daha somutlaştırmak adına, geçmiş zamanda şahit olduğum bir örneği paylaşmak istiyorum. Gizem, Türkiye'de doğup büyüyen, geleneklerine bağlı çok sevdiğim bir arkadaşım. Üniversite eğitimi için Almanya'ya gittiğinde, orada tanıştığı Jan ile güzel bir ilişkiye başlamıştı. Jan, Alman kültüründe yetişmiş, ilişkilerde daha açık iletişime ve bireysel sınırlara büyük önem veren biriydi. İlişkilerinin ilk zamanlarında her şey yolundayken, Gizem bir gün Jan'ın sosyal medya hesabında, eski bir kız arkadaşının fotoğraflarına sürekli olarak samimi yorumlar yazdığını ve özel mesajlar da gönderdiğini gördü. Onun için bu durum kesinlikle bir "aldatma" biçimiydi. "Benimle bu kadar açık iletişim kurmayan biri, başkasıyla neden bu kadar samimi?" diye düşünüyordu. Oysa Jan, bu durumu sadece eski bir arkadaşıyla normal bir iletişim olarak görüyordu.
"Aramızda fiziksel bir yakınlık yok ki" diyordu. İşte bu farklı kültürel algı, ilişkilerinde büyük bir gerilime yol açtı ve maalesef sonunda ayrılıkla sonuçlandı. Benim canım arkadaşım Gizem için duygusal sınırların bu şekilde ihlali kesinlikle kabul edilemezken, Jan için fiziksel bir ihanet olmadığı sürece bu durum büyük bir sorun teşkil etmiyordu.
Özetle "aldatma" kavramının sadece fiziksel bir eylemle sınırlı olmadığı, kültürel değerler, duygusal bağlar, sanal dünyadaki etkileşimler ve hatta ilişkinin seçilen modeli gibi pek çok farklı faktörden derinden etkilenebildiği ortada. Şu ana dek paylaştığım canlı örnekler de gösteriyor ki, bu karmaşık konuda tek bir doğru yok ve her ilişkinin kendi özel dinamikleri içinde sadakat ve ihanetin anlamı yeniden tanımlanabilir. Ne dersiniz?
