• BUGÜNKÜ YENİ ASIR
  • Namaz Vakitleri
  • VavTv Canlı Yayın
Haklı olmak mı mutlu olmak mı?

AYSUN METE

Haklı olmak mı mutlu olmak mı?

Tüm yazıları
Giriş Tarihi: 06 Aralık 2025

Cüzdanı eline aldı, o an yüzündeki ifadeyi gördüm. Çok tanıdık, çok yorgun bir ifade... "Neden bakıyorsun, bu cüzdanı atmayı zaten hiç düşünmemiştim ben" dedi, sesi hafif bir mahcubiyet taşıyordu. "Ben defalarca söyledim, hoşlanmadığımı ama nedeni de malum" dedim, içimde bir titreme. "Beni anlamıyorsun. İsteğim asla önceliğin olmuyor" diye ekledim. Aslında mesele cüzdan değildi. Hiçbir zaman olmadı. Kıskançlık hiç değil! Bu, duygusal bir sınırdı sadece. Saygı görmekti. Bazen bir eşya, bazen bir davranış, bazen bir cümle ilişkide görünmeyen bir sembole dönüşür: "Ben mi önemliyim ya da biz mi, yoksa senin alışkanlıkların mı? Her ilişkide böyle anlar vardır. Bir şey kırılmaz ama içten içe bir şey incinir. Ve o küçük incinme, sessiz bir kar tanesi gibi büyür, dönüp dolaşır ve ilişkiyi üşütür. Yaşam koçları ve psikologlar yıllardır aynı soruyu soruyor: "Haklı olmak mı, yoksa mutlu olmak mı?"

KALBİN YÖNÜ
Haklı olmanın verdiği güç... Kısa, parlak, keskin bir zafer. Mutlu olmanın verdiği huzur... Derin, kalıcı, yumuşak bir güven hissi. Ama insan doğası tuhaf bir yerden çalışıyor. Bir anlık güç, bazen uzun vadeli huzurun önüne geçebiliyor. Psikolojik araştırmalar, haklı olma duygusunun beyinde kısa süreli bir ödül döngüsü yarattığını bile söylüyor. Ama aynı araştırmalar diyor ki: Haklı olma ısrarı, ilişkide yalnızlık, öfke ve iletişim kopukluğunu tetikler. DİKKAT! Ve gerçekten öyle. Erkek psikolojisi çoğu zaman egoya yaslanır; kontrol hissi güven gibi algılanır onlarda. Kadın psikolojisi ise duygusal bağlara; görülmeye, duyulmaya, anlaşılmaya sırtını yaslar. Aslında kimse kötü niyetli değildir; motivasyonlar sadece farklı yerlerden gelir. Düşünüyorum da... Yollar değişir, varış aynı kalır. Rota farklı olsa da kalbin yönü hep aynı yeri bulur aslında.

KAYBETMEK
Geçenlerde yaşadığım o basit tartışma... Hayatın orta yerinde, her insanın kendine ayna tuttuğu anlardan biri olabilir. Telefonda konuşuyorduk. Sesim yükseldi, farkında değilim. Kalbim hızlı atıyor, sinirden tansiyonum yükseldi, kelimelerim titriyor adeta. Ama asıl içimdekiler farklıydı. Korkuyordum aslında. Kaybetmekten, yanlış anlaşılmaktan, ya da değerimin azaldığını hissetmekten belki de... "Sen neden bunu yapıyorsun? Anlamıyorum" dedi sakince. Sesinde hem kırgınlık hem umutsuz bir çaba vardı. "Ben haklıyım çünkü, bunu fark et ve bir kere de kabul et!" dedim. O an inanın, kendi sesimi duyunca ürktüm. Kendime yabancılaştığım anlardan biri... Sanki başka biri konuşuyordu. Ben değildim. Birden içimden bir ses fısıldadı: "Bunu gerçekten haklı olduğun için mi yapıyorsun, yoksa kaybetme korkundan mı?"

'FAIR FIGHTING'
Görülmek... Duyulmak... Değer verilmek... "Sen hep haklı olduğunu sanıyorsun ama ben de kendimi ifade etmek istiyorum" dedi sonra. O cümleyi duyunca... Sanki içimde bir düğüm çözüldü. O an gözlerinin buğusunu, sesinin titremesini, omuzlarının düştüğünü fark ettim. Haklılık, bir anda önemsizleşti. Karşında sevdiğin insanın kırgınlığı... Ve içini acıtan o sessiz boşluk... Kadın psikolojisinin duygusal bağa önem verdiğini söyler psikologlar. Ama o an şunu fark ettim: Kadın ya da erkek olmak değil mesele. Aslında hepimiz sadece bir bağ kurmak istiyoruz. Bağ kurulamadığı anda, tartışma bir kazanmaya, belki bir yarışa dönüşüyor. Oysa ilişki bir kazanma alanı olmamalı. Bir an durduk. Sessizlik... Ama ağır, anlamlı bir sessizlik. Bu tür anlara psikolojide "fair fighting" deniyor. Kazanmaya değil, anlamaya odaklanmak. Egonun değil, ilişkinin nefes almasını sağlamak. Ben de orada bunu yaptım. Belki bilerek, belki bilmeyerek... Ama yaptım. Savaşmayı bıraktım. "Belki haklı olmak yerine mutlu olmayı seçmeliyim," dedim. Bu cümle ağzımdan çıkınca omuzlarımdaki ağırlığın da kalktığını hissettim. Ve o gülümseme... Sanki bir kapı aralandı. Karşı taraf da, ben de özgürleştik. Sanki içimde yıllardır taşınan küçük bir çocuk, ilk kez derin bir nefes aldı. Kırgınlık, yerini yumuşayan bir sıcaklığa bıraktı. O an anladım: Mutlu olmak, haklı olmanın çok ötesinde bir olgunluk istiyor. Kendinize sorun... Ve dürüstçe cevaplayın: - Hayatınızda kaç kez haklı olup yalnız kaldınız? - Kaç kez haklı olup huzursuz uyudunuz? - Kaç kez haklı olup sevdiklerinizle aranıza görünmez bir duvar ördünüz? Ve sonra şu soruyu sorun: - Kaç kez mutlu olmayı seçip derin bir nefes aldınız? - Kaç kez geri adım atıp bir ilişkinin yeniden canlandığını gördünüz? - Kaç kez "buna değdi" dediniz?

SANATLA GÜZEL
İnsanın kendine bu soruları sorması bile iyileştiricidir, inanın. Haklı olmayı seçtiğimizde kısa bir zafer kazanırız. Ama mutlu olduğumuzda bir ilişkiyi, bir sevgiyi, bir güveni kazanırız. Haklı olmak bir güç gösterisidir. Mutlu olmaksa bir bilgelik. Ve bazen en büyük olgunluk, insanın kendi egosunu susturup sevdiği insanı dinleyebilmesidir. Artık tartışmaları kazanmaya değil, ilişkilerimi korumaya çalışıyorum. Çünkü öğrendim: Haklı olmak bir zafer ama Mutlu olmak bir sanat. Ve hayat, sanatla hep daha güzel yaşanır.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.