Duyduğum bir cümle aklıma takıldı: "Hayatta tek bir anlama yatırım yapmak tehlikelidir." Bu söz, insanın iç yolculuğunda bir noktada kalbine değen o hafif ama çok tanıdık sızıyı hatırlatıyor. Çünkü bir şeyi ya da birini hayatımızın tam merkezine koyduğumuzda, o merkez sarsıldığında yalnızca bir bağı değil; bütün anlam haritamızı da kaybediyoruz. Ben de hayatımın bir döneminde bunu çok derinden yaşadım. İşimi, hobilerimi, ailemi, rutinlerimi... beni ben yapan ne varsa yavaşça arka plana itmiştim. Nefesimi tek bir insana, tek bir amaca bağlamış gibiydim. Dünyam onunla ışıyor, yokluğunda tüm renkler buharlaşıyordu. Sonra bir gün o tek anlam çöktü. Ve ben de onun altında kaldım. Yalnızca bir amacı değil, kendime ait bir parçayı da yitirdiğimi o an fark ettim. İçimde bir oda boşalmıştı; kapısı ardına kadar açık, içi soğuk ve sessiz. Dünya birkaç ton birden solmuş gibiydi.
YENİDEN İNŞA ETME
Ama tam o noktada hayatımın en önemli farkındalıklarından biri geldi: Kendinden vazgeçtiğin yere bir gün mutlaka geri dönüp kendini yeniden inşa etmek zorunda kalırsın. Böylece adım adım, acele etmeden, kırılgan bir sabırla toparlanmaya başladım. Hobilerime döndüm. İlgi alanlarımı yeniden yerleştirdim. İç merkezimi tekrar buldum. Ve şimdi biliyorum: Hiçbir insan, hiçbir ilişki, hiçbir tutku; kendi bütünlüğümden daha büyük olamaz. Evet, bir ilişkiye değer verebilirim, bir hayalin peşinden koşabilirim. Ama anlamı asla tek bir yere yüklememeliyim. Çünkü o anlam dağıldığında, yeniden ayağa kalkacak olan yine benim. Bu yalnızca benim hikâyem değil. Tarih boyunca pek çok insan aynı kırılmayı yaşadı: - Sylvia Plath aşkı merkez yaptığında iç sesini yitirdi. - Amy Winehouse tek bir ilişkiye yaslanmanın ağırlığında ezildi. - Robin Williams tek bir dayanak sallanınca derin bir boşluğa düştü. - Frida Kahlo, Diego'ya yüklediği anlamın altında defalarca kırıldı. - Prenses Diana evliliğini merkez yaptığında yalnızlığın en keskin tarafıyla yüzleşti.
KIRILGAN HİKAYELER
Hepsinin hikâyesi aynı noktaya işaret ediyor: Hayat, tek bir anlama yaslanamayacak kadar kırılgan. Peki ya siz? Duygusal yatırımınızı tek bir kişiye, tek bir amaca ya da tek bir hayale verdiğiniz oldu mu? O şey sarsıldığında siz de onunla birlikte sarsıldınız mı? Birinin etrafında dönerken kendi ekseninizi kaybettiğiniz anlar oldu mu? Bu ihtiyaç nereden geliyor? Çoğu zaman sevgi açlığı, korkular, güvende olma isteği... Yalnız kalma korkusu, insanı tek bir ilişkiye ya da tek bir hedefe bağlayabiliyor. "En azından sabit bir noktam olsun" diyerek. Psikologlar bunun bağlanma ihtiyacıyla doğrudan ilişkili olduğunu söylüyor. Duygusal boşluk yaşayan kişi, tüm kimliğini tek bir noktaya astığında kırılganlık kaçınılmaz hale geliyor.
DAYANIKLILIK
Kişisel gelişim de aynı yere vurgu yapıyor: Anlam tek bir yerde toplandığında insan dengesini kaybeder, ama anlam çoğaldığında dayanıklılık artar. Peki ne yapmalı? Belki de en doğrusu, anlamı tek bir yere yaslamamak. Çünkü hayat, bir insanın ya da tek bir hedefin çevresinde dönecek kadar dar bir çember değil. İlgi alanlarımız, küçük tutkularımız, bize iyi gelen uğraşlarımız... Bunlar yalnızca oyalanma değil; ruhumuzun nefes aldığı pencereler. Üretmek, yalnız zamanlar, kendimizle baş başa kalabildiğimiz o küçük anlar... Hepsi yaşam bütünlüğünün temel taşları. Ve belki de en önemlisi: Kendi değerimizi ve sınırlarımızı bilmek. Bir insanı sevmek güzeldir; ama hayatı onun gölgesine sığdırmaya çalışmak kendimize yaptığımız en büyük haksızlıklardan biridir. Çünkü kendi merkezini koruyabilen insan gerçekten sevebilir, gerçekten var olabilir. Bu yüzden kendimize soralım: Hayatımı ayakta tutan kaç anlam var? Biri yıkılırsa, ben hangi yanımla var olmaya devam ederim? Özetle: Hayatta tek bir anlama yatırım yapmak tehlikelidir; çünkü o anlam çökerse biz de çökeriz. Ama anlamı çoğaltırsak hiçbir sarsıntı bizi deviremez. Sevebiliriz, çok sevebiliriz... Ama tüm hayatımız bir insanın gölgesine sığmaz. Ve bence bu farkındalık hem hayatta kalmanın hem de umudu korumanın en güçlü yolu.
