MİT Başkanlığı döneminde kurumu yeni baştan dizayn ederek yeni yüzyıla hazırlayan Hakan Fidan, Dışişleri Bakanlığı'nda da bir yıl önce müthiş reformlar yaptı. Dışişleri Bakanlığı'nın yeni vizyonu çerçevesinde gerçekleştirilen reformlar bağlamında, İran ve Irak da ayrı iki genel müdürlük kurmuştu. Türkiye'nin Orta Asya coğrafyasına verdiği önemi ve dış ilişkileri kurumsallaştırma stratejisi doğrultusundada Orta Asya ve Türk Devletleri Teşkilatı Genel Müdürlüğü faaliyete geçirilmişti.
Özellikle de, Türkiye'de akademik bir istihbarat topluluğu oluşturmayı hedefleyen MİT AKADEMİSİ faaliyete geçirilmiş, MİT Akademisi'nin, çok dikkatini çeken "Türkiye'de İstihbarat Çalışmaları" başlıklı ilk raporunda, dünyada yükselen istihbarat ve Türkiye gelişmeleri değerlendirilmişti. Yeni döneme, Türkiye'nin dış politikadaki aktif rolü, bölgesel otonomi arayışı ve stratejik açılımlarının ivmelendiği bir süreç olarak dikkat çekilmişti.
MİT AKADEMİSİ NE YAPIYOR?
Türkiye'nin sinyal istihbaratı, siber güvenlik ve istihbarat teknolojileri alanındaki önemli atılımlarına da değinilmişti. Bu atılımların, Türkiye'nin küresel ölçekteki stratejik gücünü pekiştirdiği ifade edilmişti. Raporda, Milli İstihbarat Akademisi'nin, 2024'te faaliyete geçmesinin ardından, Türkiye'yi stratejik bir aktör olarak güçlendirme hedefi doğrultusunda bilimsel bilgi üretimini teşvik ettiği ve istihbarat alanındaki uzmanlığı akademik temellere dayandırarak geliştirmeyi amaçladığı hatırlatılmıştı.
MİT Akademi; eğitim ve araştırma olmak üzere iki temel faaliyet alanına sahip. Eğitim faaliyetleri enstitüler bünyesindeki programlar vasıtasıyla yürütülüyor.
Araştırma merkezlerinde ise bilimsel araştırma, çalıştay, sempozyum ve diğer akademik çalışmalar yapıyor. Akademide sadece yüksek lisans ve doktora eğitimi veriliyor. Üniversitelerin en az 4 yıllık örgün eğitim veren ilgili lisans programlarından mezun olan ve akademi başvuru şartlarını karşılayan herkes, lisansüstü eğitim için başvurabiliyor. Adaylar, Akademi bünyesinde açılan istihbarat, güvenlik, bölge çalışmaları, siber güvenlik ve kriptoloji, uydu-uzay sistemleri, yapay zeka ile veri analitiği ve benzeri programlara başvurabiliyor. Öğrenciler istihbarat kuramı ve tarihi, araştırma metodolojileri, istihbarat ve güvenlik çalışmalarında yöntem ve analiz gibi derslerin yanı sıra Batı felsefesi, İslam sanatı, sinema gibi vizyon derslerinden de seçim yapabiliyor. Eleştirel ve analitik düşünce yapısına sahip, Türkiye ve dünyadaki gelişmeleri yakından takip eden, çevresine duyarlı ve gerçek dünya meselelerine çözüm önerileri üzerinde düşünen adaylar aranıyor. Mezun öğrenciler özel sektör, akademi ya da devlet kurumlarında çalışabilecek.
Akademiden alınan diplomanın YÖK tanınırlığı var. Tamamlanan tezler YÖK ulusal tez merkezinde yayınlanıyor. Araştırma merkezleri istihbarat, güvenlik, strateji, bölge çalışmaları, yapay zeka, siber ve elektronik istihbarat gibi alanlarda bilimsel araştırma projeleri yürütecek.
İlgili konularda çalıştaylar, sempozyumlar ve çeşitli bilimsel aktiviteler düzenleyecek. Araştırma ve diğer bilimsel faaliyet sonuçlarını raporlandırarak kamuoyu ile paylaşacak. Dinamik şekilde zaman içerisinde yeni araştırma alanları da kapsama alanına girecek. Milli İstihbarat Akademisi Başkanlığını Prof. Dr. Talha Köse yapıyor. Milli İstihbarat Akademisi (MİA), İsrail ile İran arasında 13- 24 Haziran 2025 tarihleri arasında yaşanan ve kamuoyunda "12 Gün Savaşı" olarak anılan çatışmayı ele alan "12 Gün Savaşı ve Türkiye için Dersler" başlıklı rapor yayımladı. MİA'nın hazırladığı çalışmada, İranİsrail çatışmasının geleceği ve Türkiye'nin bu olası senaryolara karşı atması gereken adımlar da kapsamlı şekilde ortaya konuldu. Kısa sürede bölgesel dengeleri sarsan savaş, hava üstünlüğünden siber saldırılara, kamuoyuna yönelik manipülasyonlardan savunma sanayiine uzanan geniş bir perspektifle ele alındı. MİA'nın yayımladığı raporda, 12 Gün Savaşı'nın kısa sürede derin etkiler yaratan yeni nesil savaşların çarpıcı bir örneği olduğu vurgulandı. İsrail'in sürpriz hava saldırıları ve suikast operasyonlarıyla başlayan savaş, ABD'nin İran nükleer tesislerini bombalamasıyla sona erdi. Modern savaş teknolojilerinin, özellikle hava unsurlarının, savaşın seyrini nasıl değiştirdiğinin açık biçimde analiz edildiği raporda, siber harp, elektronik saldırılar ve kamuoyuna yönelik dijital manipülasyon gibi araçlar da ön plana çıktı. Bu yönüyle savaş, klasik orduların ötesinde çok boyutlu mücadele biçimlerinin ağırlık kazandığı yeni bir dönemin sinyallerini verdi. Raporda, İsrail'in İran içindeki uzun yıllardır faaliyet gösteren istihbari ve operasyonel ağlarının savaşta belirleyici rol oynadığı tespit edilirken, modern istihbarat yapılarının savaşın kaderini nasıl şekillendirebildiği ortaya konuldu. İsrail'in tüm teknolojik üstünlüğüne rağmen bu füzeleri engellemekte zorlanmasının, Türkiye için de benzer tehditlere karşı hazırlık yapılması gerektiğini gösterdiği vurgulanan raporda, hava savunma sistemlerinin modernizasyonu ve füze karşıtı yeteneklerin güçlendirilmesi önerildi. Rapor, savaşın sadece askeri değil aynı zamanda dijital bir mücadeleye de dönüştüğünü ortaya koyduğu aktarıldı. Raporda, İran'daki erken uyarı sistemlerinin ve sığınak altyapısının yetersizliği nedeniyle başkent Tahran başta olmak üzere birçok şehirde sivil kayıpların yaşandığı belirtildi. İsrail'in gelişmiş sivil savunma yapısı sayesinde benzer kayıpları engellediğine dikkatin çekildiği raporda, Türkiye'nin de büyük şehirlerinde benzer altyapılar kurması gerektiği, sivil savunma kapasitesinin, gelecekteki çatışmalarda hayati öneme sahip olacağına değinildi.
YERLİ ÇÖZÜMLER
Raporda, savaşın ardından Türk Hava Kuvvetlerinin insanlı ve insansız sistem entegrasyonu sürecinin önemi tekrar teyit edildi. Seri üretim kapasitesi kadar sivil teknolojilerin askeri alanda kullanılmasına dair yerli çözümler geliştirilmesi gerektiği vurgulanırken, bu kapsamda, savunma sanayisinin uzun vadeli ve çok yönlü bir planlamaya ihtiyaç duyduğu kaydedildi. Raporda, İran'da diplomatik çözüm yollarının tıkanması durumunda bölgesel türbülansın kaçınılmaz olacağı belirtildi. Bu durumun Türkiye'ye yönelik kitlesel göç, enerji arzında kesinti ve sınır güvenliği riskleri doğurabileceği belirtildi.
Raporda, savunma sanayisinin dış istihbarat servislerinin öncelikli hedeflerinden biri haline geldiği açıkça ifade edilirken, Türkiye'nin bu sektörde faaliyet gösteren aktörlerini koruyacak önleyici güvenlik politikaları geliştirmesi önerildi.
Raporda, kritik personel eğitimi, erken uyarı sistemleri ve dijital koruma önlemlerinin, gelecekteki olası savaşlarda belirleyici unsur olacağına vurgu yapıldı.
SONUÇ
Soykırımcı katil Netanyahu'nun İran'a saldırısı ile başlayan, askeri tırmanma ile devam ederken, ABD'nin İran nükleer tesislerini bombalaması sonrası 12. günde ateşkese bağlanan süreç, sıcaklığını koruyor. Kırılgan ateşkes şartları halâ gerilim üretiyor. 7 Ekim 2023'ten itibaren Siyonist Netanyahu, Gazze'de soykırıma girişmekle kalmıyor, hedefinin tüm bölge olduğunu gösteriresine, Lübnan, Yemen, Suriye ve İran'a saldırdı.
Netanyahu'nun yayılmacılığı durdurulmadıkça, FİLİSTİN DEVLETİ BM TARAFINDAN RESMEN TANINMADIKÇA ve Türkiye'nin, Terörsüz Bölge, üniter Suriye, başta PKK-YPG-SDG ve ayrılıkçı odaklarla İsrail kirli tezgahlar kurmaktan men edilmediği sürece Ortadoğu'da kalıcı güven ortamından söz edilemez. ORTADOĞU'DA FİLİSTİN MESELESİ YOK. SOYKIRIMCI. SİYONİST NETANYAHU MESELESİ VAR.
