Enflasyon Temmuz ayında da sürpriz yapmadı ve düşüşünü sürdürdü. Böylece, tarihi rekor kırarak dört aylık dönemde gerileyerek Nisan ayında iki hane ile yaptığı zirveden yüzde 7.58'e kadar indi. Merkez Bankası'nın orta vadeli hedefleriyle uyumlu hale gelen enflasyon, yılın kalan aylarında da para politikaları açısından Merkez Bankası'nı zorda bırakmayacak gibi görünüyor.
Faizlerin iki temel belirleyicileri olan enflasyon ve büyüme unsurlarında işler bu denli yolunda giderken, bundan sonra faiz oranlarının izleyeceği patika ne olur sorusunun yanıtını araştıralım...
Öncelikle yılın kalan aylarında büyümenin performansına değinelim.
IMF ve OECD dahil, birçok uluslararası kuruluşlar küresel büyüme rakamlarıyla beraber Türkiye'nin ekonomisinin büyüme oranını da yukarı yönlü revize ettiler. Büyük olasılıkla Türkiye ekonomisi yüzde 6'nın üzerinde bir oranda büyüyecek bu yıl. Kapasite kullanım oranları, sanayi üretim endeksi ve tüketim, yatırım harcamaları büyük oranda kriz öncesi düzeylere ulaştı. Bu arada şirketlerin mali yapıları ve bilançoları da düzeliyor.
SICAK PARA
Bu güzel tablonun belli noktalarına zum yaptığımızda detaylarda gözlemlenen sürdürülebilirlik konusunda bazı kuşkuların olduğunu da göz ardı etmemeliyiz. Örneğin, İstanbul Sanayi Odası tarafından yapılan 500 büyük şirketin yaptığı net kar artışlarının satışlardan değil, giderlerin minimize edilmesi ve verimlilik artışlarından kaynaklandığı ortaya çıkıyor. Aynı zamanda, gerek bankaların gerekse banka dışı şirketlerin faaliyet dışı karlar yaptıkları da diğer göze çarpan bir detay.
Bu hafta içinde Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) yayımladığı ekonomi bülteninde, Türkiye ekonomisinin büyüme iç dinamiklerini mercek altına almış. Büyümenin finansmanın yurtiçi tasarruflardan öte sıcak para ile sağlandığı söylenen rapor, "Büyümenin sürdürülebilirliği konusunda endişeler var" vurgusu ile sonuçlandırılıyor.
2003-2007 yıllarında yakalanan yüksek büyüme performansı ile krizden çıkış sürecinde ulaşılan büyüme performansı sanki araya karbon kağıdı konulmuşçasına benzerlik gösteriyor. Yurtdışından ucuz finansman, yine Çin ve Hindistan'dan ucuz ithal girdiler ile yapılan montaj benzeri üretim... Bir kısmı iç bir kısmı dış piyasaya... Özel sektör dış borçları ve cari açık verileri bu fasit daireyi açıkça teyit ediyor zaten.
SİYASİ RİSKLER
Faiz oranlarının diğer belirleyici unsuru ise risk primi. Piyasa aktörlerinin çeşitli risk algılamaları içinde Hazine tarafından ihraç edilen tahvillerde pozisyon alırken belli bir faiz oranını talep ediyorlar. Eğer üstlendikleri risklerin bedelini alamayacaklarına inanıyorlarsa Türk tahvillerini tercih etmiyorlar. Önümüzdeki aylarda faizler üzerindeki risklerin başında "siyasi risk" gelecek. Önce anayasa referandumu, sonrasında seçimler ekonomideki risklerin düzeyini belirleyecek. İkinci sırada ise bütçe performansı ya da mali disiplin uygulaması yer alacak. Tahmin ettiğimiz gibi mali kural seçim sonrasında kaldı. Hükümet seçim öncesi elini kolunu bağlamak istemedi. Dolayısıyla, Maliye'nin bütçe disiplinine ne denli sahip çıkacağı yakından takip edilecek piyasa aktörleri tarafından.
Bir taraftan enflasyon düşüyor, diğer taraftan riskler ve buna bağlı olarak risk primi artıyor. Açık bir ifade ile faiz oranları üzerinde bir avantaj bir de dezavantaj var. Yani nötr bir durum. Sonuçta, hem kısa vadeli faiz oranlarının değişmeyeceğini hem de tahvil faiz oranlarının dar bir bant içinde dalgalanacağını söyleyebiliriz.
