ABD ve AB ülkelerinin küresel krizden çıkış performanslarındaki istikrarsız görünüm finansal piyasalardaki dengeleri de etkiliyor. Çıkış için alınan önlemlerin ne kadar daha sürdürüleceği konusundaki belirsizlik bazı menkul kıymetlerde ve yatırım araçlarında balon oluşmasına neden oluyor.
Piyasa aktörlerinin belirsizlikler içinde aldıkları önlemlerin biraz irrasyonel olduğunu iki alternatif aracın aynı anda ve sürekli yükselmesinden anlıyoruz. Merkez bankalarının krizden çıkışı destekleyen önlemler çerçevesinde uyguladıkları çok düşük faiz politikası piyasalardaki aşırı likiditenin bir kısmının hisse senetlerine gitmesini sağlıyor. Diğer taraftan risk algılamalarındaki artış ise altın talebini yükseltiyor ve altın fiyatları gaz kesmeden artışını sürdürüyor.
Hem hisse senetlerinin hem de altın fiyatlarının senkronize bir şekilde uzun süredir yükselmesi aklımızdan "bu ne perhiz bu ne lahana turşusu" dememize neden oluyor. Aslında iki yatırım aracının fiyat hareketleri bileşik kap şeklinde hareket eder.
TALEP YATIRIM AMAÇLI
Altın talebindeki aşırı artışta yatırım güdüsü ön plana çıkıyor. Bu talebi ikiye ayırarak analiz edelim. Altın talebinde başrol oyuncuları merkez bankaları. Özellikle Uzakdoğu Asya ülkelerinin merkez bankaları dolar ve eurodaki erozyondan rahatsız oldukları için rezervlerindeki döviz-altın kompozisyonunu altın lehine değiştirmeye çalışıyorlar. Bangladeş Merkez Bankası bile geçen hafta 10 ton altın alımı yaptı. Rezervdeki dolar ya da euro değer yitirdiği için merkez bankalarına zarar yazıyor. Oysa altının fiyatı sürekli yükseldiği için, rezerv değerinin de artmasına neden oluyor.
FED'İN KARARI
Altın talebi kurumsal yatırımcıların yanı sıra bireysel yatırımcılardan da geliyor. Riskten korkan yatırımcılar, son ayların en cazip enstrümanı hisse senedinde pozisyon alamadıkları ve tahvil bonoların reel getirilerinin yerlerde sürünmesi yüzünden, küresel düzeyde altını tercih ediyorlar. Sonuçta, kurumsal talepleri indirgediğimizde kalan talep hacmi bile piyasa aktörlerinin ileride oluşacak bazı olası risklerden korunmak istediklerini ve fiyatın daha da yükseleceği beklentisinin güçlü olduğunu gösteriyor.
Belirsizlik algılamasının altında dolar ve euronun istikrarsız seyri yatıyor. ABD'de Ağustos ve Eylül aylarında Michigan Tüketici Endeksi üst üste geriledi. Üstelik kriz öncesi ve beklentilerin oldukça altında olan 66.71 seviyesine kadar düştü. İkinci çeyrek büyüme rakamı da tatminkar gelmemiş sadece yüzde 1.6'larda kalmıştı. Yüzde 3.5 düzeyinde ivme kazanan büyüme yarıdan fazla inmiş. Çıkış momentumunun kaybolduğunu net bir şekilde gözlenmiyoruz. Aynen iskeleye yanaşan gemiler gibi ABD ekonomisi... Motorlar tamamen yavaşlamış, daha önce aldığı hızla gidiyor.
Yazımı kaleme alırken ABD Merkez Bankası FED faiz toplantısı yapıyordu. Faizleri değiştirmesi beklenmiyor. Zaten aşağı çekecek marj kalmadı. Sıkılaştırmaya gitme olasılığı da sıfır. FED'in kararında merakla beklenen, tahvil alımına devam edecek mi sorusu. Daha doğrusu tahvil alırsa mortgage kağıtlarından elde ettiği kazançla mı yapacak yoksa bilançosunu genişleterek mi? Her halükarda, likidite bolluğu süreceğinden hem altın hem de hisse senedi fiyatlarının daha yükselme potansiyeli artıyor. Dün itibariyle Dow Jones 10.770, altın ise 1.280 dolar seviyesinde idi.
ABD'nin dolar üzerinde oynadığı tehlikeli oyun piyasa dengelerini altın ve hisse senedi lehine değiştirdi. Talep arttıkça bu iki enstrüman üzerindeki köpük etkisi de güçleniyor. Faiz politikaları sonrasında çıkış sürecinde tahvil ve bonolarda zaten köpükler oluşmuştu.
Sözün özü, siyasi otoriteler ve merkez bankaları ağrı kesici niteliğindeki geçici önlemleri sürekli ısıtıp önümüze koymaya devam ederlerse, altın ve hisse senetleri daha da şişmesi kaçınılmaz olacaktır.
