Son günlerde bir kriz çığırtkanlığıdır gidiyor. Bu yüzden piyasalar toz duman. ABD'nin borçlanma tavanı sorunu, Avrupa'da sıkıntılı ülkeler kervanına bir de İtalya'nın katılması derken, bunlar yetmiyormuş gibi içerden ekonomi yönetiminden ve bir milletvekilinden "kriz kapıda, fazla harcama yapmayın" açıklaması geldi. Sonra, dün derecelendirme kuruluşu Fitch "Olası krizde Türkiye'nin cari açık yüzünden risk altında olduğu" açıklamasını yaptı... Tüyü dikti.
Şimdi gelin ayıklayın pirincin taşını. Sorumsuzca yapılan açıklamalar yüzünden milyonlarca TL. değerindeki tasarruflar buharlaştı. Ya bu aralar döviz cinsinden ödemesi olanlar ne yapacak? Piyasalar üzerinden pembe tablo çizerek siyasi getirim kazanmaya çalışmak nasıl doğru değilse, gereksiz panik yaratarak paraları buharlaştırmak da doğru değil...
Ben ekonomik krizleri kalp krizine benzetiyorum. Bir insan hiçbir şey yokken kalp krizi geçirmez. Geçmişi vardır. Yemesine içmesine dikkat etmemiştir. Kendisi de ailesi de bilir felaketin kapıda olduğunu. Ekonomik krizlerin de bir geçmişi olur. Temmuz ayına kadar her şey yolundayken birden ne oldu da tehlike sireni çalmaya başladı...
Dışsal faktörlerle başlayalım...
TAVAN GENİŞLER Mİ?
ABD Başkanı Obama, kendisine tanına 14.3 trilyon dolarlık borçlanma tavanını ilk beş, altı ayda doldurdu. Eğer, kongre tavanı yükseltmezse ABD Hazinesi tahvil bono ihracı yapamayacak ve itfası gelmiş borçlarını geri ödeyemeyecek. Bu yüzden, derecelendirme kuruluşları sıraya girdi, ABD'nin görünümünü negatife çeviriyorlar. Sonrası malum... Not indirimi. İlk başlarda aba altından sopa gösteriyorlar diyorduk. Ama ciddiler. Düşünün, küresel ekonominin lokomotifinin borçlarını ödeyemediğini. Gerçekten felaket. Lokomotif nereye, bizim gibi vagonlarda oraya tabii ki.
AVRUPA BİZİ ETKİLER
Avrupa'da da iş ciddiye biniyor. Yunanistan yeniden borç yapılandırmasına gidecek. Çözüm mü? Kısmen. Almanya ve Fransa Avrupa'nın ağustos böceklerine ateş püskürüyorlar. Yine de euronun geleceği açısından Yunanistan'ın borçlarının bir kısmının silinmesinden yanalar. Zaten, ben yazımı kaleme alırken Euro Bölgesi liderleri euroyu kurtarmak için bir araya geliyorlardı. Toplantıda, başta Yunanistan olmak üzere bir dizi sorun masaya yatırılıyor. İkinci gündem maddesi ise Avrupa bankalarına uygulanan stres testlerinin sonuçları.
Son günlerde Avrupa'da sorunlu ülkeler içine İtalya'nın da dahil olduğu iddia ediliyor. İtalya'nın içinde bulunduğu borç çıkmazının biraz abartıldığını düşünüyorum. Çünkü İtalya gerek otomotivde gerekse tekstilde büyük güç. Üretim yapıyor ve sanayileşmiş ülke. Dolayısıyla, yüzde 100'ü aşmış borçlarını çevirmede fazla sorun yaşamayacaktır.
Avrupa coğrafyasında olup bitenler bizi ilgilendirir mi? Bankacılık kesimi açısından hayır. Çünkü bizim bankaların aktiflerinde bu ülkelerin hazine kağıtları yok. Reel kesim aşısından ise yanıt evet. Çünkü, ihracatımızın yarısını buraya yapıyoruz. Zaten küresel krizden bu yana büyümede dış talebin devreye girememesinin, sadece iç taleple büyümemizin nedeni de bu.
Türkiye'ye gelelim...
Büyük bir cari açığımız var, kambur gibi sırtımızda duruyor. Birkaç yıldır bu kamburu yabancı sermayenin sırtına bindirdiğimiz için sorun olarak görmedik. Para Politikası Kurulu'nun dün toplantısı vardı. Politika faiz oranını değiştirmedi, yüzde 6.25 seviyesini korudu. Zorunlu karşılıklarla ilgili de bir değişiklik gelmedi. Vadelere göre yüksek oranlara devam dedi. Yani, benim elimden gelen bu diyor Merkez Bankası. Bütçe disiplini sağlanmalı ve yapısal reformlar yapılmalı mesajı veriyor. Haksız da sayılmaz. Paliyatif önlemler de bir yere kadar.
İkinci bir dip olasılığı düşük de olsa var. Ama, bir dip yapsak da ilki kadar şiddetli olmaz. Özellikle, gelişmekte olan ülkeler küçük sıyrıklarla atlatır. Sonuçta, tasarruf sahiplerinin fazla panik yapmadan pozisyonlarını gözden geçirmelerinde yarar görüyorum. Yani kitle psikolojisine dikkat...
