Son hafta dengesi tamamen bozulan piyasaların gidişatı gerçekten kaygı verici boyutta. Her zaman piyasa hareketlerini heyecana kapılmadan yorumlayan ve iyimser bakmaya çalışan biri olarak ben de endişe duymaya başladım açıkçası. Nedenini söyleyeyim... Geçmiş yıllarda defalarca sorun olmuş, krizlere önemli katkı yapmış, artık geride bıraktığımızı sandığım "adaptif beklentiler" yine devreye girdi. Yani, geçmişteki olumsuz gelişmelerin yineleyeceği beklentileri. Bir ekleme yapalım. Geçen hafta Merkez Bankası da panikleyerek ve kurların yükseleceğini kabullenmiş şekilde açıklama yapınca, yaklaşık 50 milyar dolar civarındaki kısa vadeli borçlar için özel kesim dövize yönelmek zorunda kaldı... Açık pozisyonlarını kapatmak için.
MERKEZ'DEN MÜDAHALE
Hatırlarsanız, küresel krizin hemen öncesinde ve sonrasında birkaç kez kurlar zıplamıştı. Örneğin 2009 yılının Eylül ayında dolar 1.82'leri görmüştü. İngiliz kökenli "hedge fund" çıkış yapmış, tabi buna yabancı yatırımcılar da katılmıştı. Bu gelişme karşısında bırakın yerli tasarruf sahiplerinin de döviz almasını, fırsat bilip yıllar öncesinden yüksek kurdan aldıkları dövizleri hemen TL'ye dönüştürmüşlerdi. Bizler de sevinmiştik, sonunda Türkler şu döviz sevdasından kurtuldu diye.
Ancak, aynı dert bugünlerde yine yakamıza yapıştı. Yabancı yatırımcıların pozisyonlarından çıkışlarından kaynaklanan kur artışı karşısında panikleyen yerli yatırımcılar ve kurumlar ne yazık ki, kurlar daha da yükselecek beklentisiyle döviz almaya çalışıyor. Doğal olarak döviz de beklentilerin üstünde değer kazanıyor. Şu anda dolar 1.72, euro 2.47'ler civarında. 1 dolar 1 euro sepeti de 4.2 TL'lere ulaştı maalesef.
Yazımı bitirmeden Merkez Bankası'nın dövize müdahale ettiği haberini öğrendim. Bir taraftan yazıyor bir taraftan da kurlardaki yükselişin gerek hükümeti gerekse Merkez Bankası'nı mutlu ettiğini düşünüyordum. Çünkü, TL'nin değer kaybetmesi, ihracat yaptığımız malların döviz cinsinden fiyatlarının düşmesi anlamına geliyor. Aynı zamanda, kur yükselişine bağlı olarak ithal mallarda pahalılaşıyor, ithalat cazibesini kaybediyor. Etki her ne kadar gecikmeli ortaya çıksa bile cari açığın baskılanmasında rol oynayacaktı. Merkez Bankası daha fazla seyirci kalmadı ve iki araçla müdahale etti kurlara. Günlük döviz alım ihalesini durdurdu. Böylece doların arz kısmını daraltmayacak. Diğeri ise döviz tevdiat hesaplarındaki zorunlu karşılıkları aşağı çekti. Yüzde 12 olan karşılığı 11.5'a çekti.
BÜYÜK BAŞARI!
Düşünebiliyor musunuz, dolar ABD gibi her an borçlarını geri ödeyemez hale gelebilecek bir ülkenin parası, euro Avrupa'da bazı ülkelerin, ki bu ülkelerin büyük çoğunluğu ciddi ekonomik sorunlarla boğuşuyor para birimi ve bu iki para birimi yerlerde sürüklendikleri dönemde bile TL karşısında değer kazanabiliyorlar. Olasılığı çok düşük olan bu durum gerçekleşebiliyorsa bunun birkaç nedeni olabilir.
Birincisi, piyasalarımızın ne kadar sığ ve spekülatif ataklara açık olduğu, ikincisi, yabancı sermayenin istikrar için geldiği tezinin sadece kendimizi avutmaya yaramanın ötesine geçmeyeceği gerçeği.
TL'nin, İsviçre Frangı ve Yen dahil tüm para birimleri karşısında değer yitirmesi tamamen Türkiye'deki ekonomik ve piyasa koşullarından kaynaklanıyor.
FED para politikalarını değiştirmediği sürece, aynı şekilde Avrupa Merkez Bankası parasal sıkılaştırmaya gitmediği sürece, dolar ve euronun diğer bir para birimi karşısında değer kazanması söz konusu değil.
Buna rağmen biz zoru başardık, ayakta duramayan ülkelerin paraları TL karşısında değer kazanıyor. Bu arada atlamayalım...
Bir sorun daha var.
Kurlar yükseldikçe faizler de yukarı yönlü baskı altına girecek.
Para ikamesini engellemek için TL faiz oranları kaçınılmaz olarak yukarı çıkacak. Borçlanma maliyetleri de yükselecek. Umarım, panik çabuk dağılır ve kısa sürede döviz piyasası normale döner.
