İç siyasette kısmen tansiyon düşmüş gibi görünürken ekonomiden iki önemli veri geldi. Nisan ayı cari açık rakamı ve bu yılın ilk çeyrek büyüme oranı. Büyüme beklentilerin üzerinde gerçekleşirken cari açık yükselmiş. Ne kadar alışageldiğimiz bir resim değil mi? Büyüme düşüyor cari açık da, büyüme yükseliyor peşinden cari açık tırmanıyor. Enerji konusunda yapısal reformlar tamamlanana kadar bu filmi bıkıp usanmadan izleyeceğiz hiç kuşkunuz olmasın...
Cari açığı analiz edelim, ardından piyasaların bundan sonraki olası hareketlerini değerlendirelim...
7 milyar dolar civarında öngörülen cari açık 8.17 milyar dolara çıkmış Nisan ayında. Yılın geride bıraktığımız diğer aylarında genellikle 5 milyar dolarlar dolayında kalırken Nisan'da belirgin bir sıçrama yaptı. Böylece yılın ilk 4 ayında cari açık toplamı da 24 milyar 335 milyon dolara yükseldi. Geçen yılın eş dönemine göre yüzde 20'lik azımsanmayacak bir artış söz konusu. Nedeni malum... Büyüme hızı yukarı çıkmaya başlayınca daha fazla ithal girdilere ihtiyaç duyuluyor, bunun sonucunda da dış ticaret açığı ivmeleniyor. Hizmetten gelen artı dış ticaret açığını bir miktar aşağı çekerek cari açığın daha da yükselmesini engellemeye çalışıyor. Hizmet içinde tabii ki en büyük katkıyı turizm yapıyor. Müteahhitlik hizmetleri, bankacılık sigortacılık ve taşımacılığın etkisi de var ama turizm kadar değil.
FİNANSMAN DA SORUN !
Merkez Bankası tarafından açıklanan ödemeler dengesinden cari açığın boyutu kadar finansmanında da sorunlar olduğunu gözlemliyoruz. Yabancı sermayenin halen yüzde 80'i sıcak paradan oluşuyor, kalan yüzde 20'lik pay ise doğrudan yabancı sermaye. Cari açık için ihtiyaç duyulan dövizin yüzde 80'i hemen gidebilecek portföy yatırımları. Yani, hisse senedi, tahvil ve mevduat için gelmiş tamamen spekülatif amaç güden yatırımcılar. Ocak ve Mart döneminde toplam 7.2 milyar dolar sıcak para girişi olmuşken sadece Nisan ayında bu tutar 9 milyar dolara ulaşmış. 3 ayın toplamından fazla giriş. Reel sektöre gelen doğrudan yabancı yatırımlar ne yazık ki aylık bazda 1 milyar dolara hiç ulaşmamış 2013 yılında. Ne yaparsak yapalım cari açık oranını büyürken düşüremiyoruz ve aynı zamanda finansman kalitesini artıramıyoruz. Bu arada ödemeler dengesinin cari açık dışında kalan diğer alt kalemlerine de göz atalım; Maddi hata ve sınır ticaretinin de dahil olduğu net hata ve noksan kalemi her zaman olduğu gibi fedakar katkılarına devam etmiş ve ilk 4 ayda 5.6 milyar dolarlık hata ve noksan gerçekleşmiş! Merkez Bankası rezervleri de "rezerv opsiyon mekanizması" uygulamasına bağlı olarak aynı dönemde 14.7 milyar dolar yukarı çıkmış.
MERKEZ'DEN MÜDAHALE
Gelelim cari açık verisinin piyasalar üzerindeki olası etkisine...
Siyasi faktörler öylesine belirleyici ki, cari açığın olumsuz etkisi biraz gölgede kalacak. 76 binlere kadar gerilemiş hisse senedi endeksi, yüzde 6.60'ları aşmış tahvil faizi varken hiçbir piyasa aktörü deyim yerinde ise cari açığı takmaz. Gezi Parkı olayları başladığından beri, bunu fırsata çevirmeye çalışan adeta borsa kapısında bekleyen yatırımcı kuyruğu var. Fırsat kollarken "acaba biraz daha düşer de bizde boş havuza atlar mıyız" kaygısı engelliyor onları. Hani akbabalar havada döner ya. İç siyaset durulursa yere inecekler. Kısacası, hisse senetleri ve tahvillerde sorun olmayacak gibi görünüyor. Tabii, yeniden tansiyon yükselmezse.
Menkul kıymetler cephesi toparlanma eğilimine girmişken, ateşi bir türlü düşmeyen kurlara Merkez Bankası'nın müdahalesi geldi. Önce, TL likidite yönetimi ile dolaylı kurları aşağı çekmek istedi. Yeterli görmeyince döviz satışları ile doğrudan dahil oldu piyasaya. Rezervleri oldukça yeterli Merkez'in. Fazla müdahale gerekmeyecek sanırım. Kurların da aşağı yönlü hareketini bekleyebiliriz önümüzdeki günler içinde.
Sözün özü, olumsuz ekonomik ve finansal gelişmeler piyasa aktörlerinde risk algısı oluşturmayacak fırsat aşamasında. Büyümeyi atladığımı düşünmeyin, bir sonraki yazımda değineceğim...
