Bir haftayı aşkın süredir devam eden ve her geçen gün daha da gerilen iç siyasi gelişmeler doğal olarak mali piyasaları etkiliyor. Hem de azımsanmayacak ölçülerde... Olumlu ya da olumsuz tüm siyasi ve ekonomik olayların birincil yansıması öncelikle piyasalar üzerinde olur ve ardından reel ekonomiye sirayet eder. Bu mantıksal sıra Türkiye'de de bozulmayacak gibi görünüyor. Zaten, mali piyasaları tamamen etkisi altına aldığını, rahatlıkla izleyebiliyoruz. Ancak, reel ekonomiye geçişine önümüzdeki aylarda tanık olacağız. Gerek başta turizm olmak üzere bazı hizmet sektörü alt gruplarına gerekse risk algısındaki bozulmadan dolayı dayanıklı tüketim malları talebine gerileme şeklinde yansıyacak.
Faizlerin yükselmesi ne ifade ediyor ve kimlerin işine geliyor?
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu'nun geçen hafta açıkladığı verilere göre Türkiye'de yerleşik yerli ve yabancı bankaların aktifleri içinde bulunan kamu borçlanma senetlerinin yani devlet tahvili ve hazine bonolarının toplamı 273.9 milyar TL'ye ulaşıyor. Aynı zamanda teminat olarak verdikleri 42 milyar TL menkul kıymetleri var. Bunun da bir kısmının kamu kağıtları olduğunu varsayalım. Bu durumda toplam aktiflerinin neredeyse dörtte biri tahvil ve bonodan oluşuyor.
KRİTİK NOKTA
Özellikle bu noktaya dikkatinizi çekmek istiyorum... Tahvil pozisyonu almış bir banka ya da fon, bireysel yatırımcıları da ekleyelim, faiz oranlarının yükselmesiyle zarara uğrarlar. Şöyle ki... Tahvil faiz oranları yükseldiğinde sahip oldukları tahvillerin değerleri düşer. Çünkü, mevcut tahviller belli bir faiz oranından ihraç edildiğinden ve vade süresince yapacağı kupon ödemeleri bu faiz oranından olacağından piyasa faiz oranları yükseldiğinde aktifindeki tahvillerin getirileri piyasa faizlerinin altında kalır. Dolayısıyla, piyasa aktörleri getirisi düşük kalmış olan bu tahvilleri alırken nominal değerinin altında bir fiyatı uygun bulurlar. Bu tahvillere primsiz tahviller diyoruz.
Zaten mevzuat gereği, bankaların kurduğu yatırım fonlarındaki, emeklilik şirketlerinin kurduğu emeklilik fonlarındaki tahvillerin gün sonu değerlemesi, o gün oluşan yeni piyasa faiz oranı baz alınarak yapılır. Faizlerin yükseldiği gün bankaların aktiflerindeki ve fonların içindeki tahviller bir önceki güne göre değer yitirirler.
NEGATİF İLİŞKİ
Daha somutlaştırmak için bir örnek verelim...
Banka 1000 TL nominal değere sahip bir devlet tahvili alsın yüzde 5 faiz oranından. Ertesi gün tahvil faizleri yüzde 6'ya çıktığında, bankanın varlıkları içindeki devlet tahvilinin piyasa değeri 987.67 TL'ye inecek. Banka 1 günde faizlerin artmasından dolayı 12.33 TL zarara uğrayacak. Hiç fark etmez bu durum kuşkusuz yatırım fonları ve emeklilik fonları için de geçerli olacak. Yabancı portföy yatırımcıları yani sıcak para bir ülkenin hazine kağıtlarını almasının altında yatan neden aldıktan sonra faizlerin düşme beklentisidir. Düşünüldüğü gibi faizler yükselirken para kazanılmaz, tam tersi mevcut pozisyonlarda faizler düşünce gelir elde edilir. Bu gerçeğin altını çizelim.
Ancak, yeni tahvil pozisyonu almak isteyen sıcak para kur ve faiz yüksekken gelmek ister. Dolarla gelir... Onu yüksek kurdan TL'ye çevirir ve devlet tahvili alır yüksek faizden. Sonra faizler düştüğünde belli karı yakalayıp tahvil kazancını cebe indirir ve sıcak para girişi ile düşmüş olan kurdan TL'sini dolara çevirir "katmerli kazançla" döner ülkesine.
Son olarak Hazine'nin penceresinden yanıt verelim...
Faizlerin yükselmesi Hazine'nin hiç işine gelmez. Zira, borçlanma maliyetinin artması dolaylı olarak borç çevirme sorununu da beraberinde getirir. Hazine son 10 yıldır iç borçlanmayı tercih ediyor dış borca nazaran. Sözün özü, tüm aktörlerin kamu kesimi dahil, faizlerin yükselmesi hiç kimsenin işine gelmez.
