Piyasalar her geçen gün daha da bozulma eğilimine giriyor. Temel nedeni piyasa aktörlerinin gerek yerli gerek yabancı, risk algılarının değiştirmeleri. Uzun süre bekle gör politikaları ile sürecin geçici olduğu tahminleri de tutmayınca mümkün olduğunca pozisyonlarını azaltma stratejisine geçmeyi tercih ediyorlar. Geçen haftaya 76.294 ile başlayan BIST 100 endeksi 73.111 seviyesine kadar gerileyerek yüzde 4,17 kan kaybetti. Dolar ise roket gibi fırladı TL karşısında. Faizler ise yüzde 7,5'in üzerine çıktığı gibi kaldı inmek bilmiyor.
Borsa ile başlayalım...
FED'in 22 Mayıs'ta 'üçüncü parasal genişleme' programının revizyonu ve sonlanmasına yönelik işaret fişeğini ateşlemesi başta gelişmekte olan piyasalar olmak üzere tüm küresel piyasalarda tedirginlik yarattı. Daha doğrusu, yabancı sermayenin gelişmekte olan ülkelerden demir alacağı, rotayı ABD'ye çevireceği beklentisi oluşturdu. Ardı Türkiye'de başlayan iç siyasi gelişmeler Borsa İstanbul'un bu süre zarfında ulaştığı kayıp yüzde 20'yi aştı. Zaten, diken üstünde oturan piyasa aktörleri bir de SPK'nın başlattığı inceleme ile daha da rahatsız oldular. Düşünebiliyor musunuz? 50'nin üzerinde borsa değer yitiriyor FED sonrası, sadece 1 borsa yükseliyor... Ve SPK soruşturma başlatıyor, suçlu aramaya çalışıyor. Üstelik FED'in olumsuz açıklamalarının yanı sıra iç siyasi gelişmelerin neden olduğu risk iştahı kaybının üzerine... SPK Başkanı Vahdettin Ertaş konunun uzmanı olduğu için aslında işin farkında. Yani, soruşturmaların ne kadar gerekli olduğunu gayet iyi biliyor. Bu yüzden denetimler rutin, her zaman yaptığımız soruşturmalar gibi açıklamalarla piyasa aktörlerini rahatlatmaya gayret etti. Ama nafile...
BORSA İSTANBUL FARKI
Borsada en fazla kayıp mali kesimde görülüyor. Geçen hafta BIST Mali endeksteki düşüş yüzde 5'i aştı. Sanayi kesiminden şirketlerin piyasa değerlerindeki kayıp ise yüzde 3,18 seviyesinde kaldı. 1 birimlik getiri için tasarruf sahiplerinin vermeye razı oldukları fiyatı ifade eden fiyat kazanç oranı 11,91'e geldi. İşler yolundayken F/K 14'lerde idi. Türkiye'de iç siyasi gelişmelerin etkisinin hangi boyutta olduğunu izlemek için çarpıcı bir istatistiğin altını çizmek istiyorum. Son 1 ayda MSCI Türkiye endeksinin kaybı yüzde 17,8 iken MSCI Gelişmekte Olan Ülkeler Endeksi yüzde 9,6 düzeyinde aşağı gelmiş. Diğer bir çarpıcı veri de işlem hacmiyle ilgili; Borsa İstanbul'daki günlük işlem hacmi yüzde 24,9 azaldı.
RİSK PRİMİ
Gelelim faiz ve kurlara...
Bankalar arası para piyasasında 3 aylık referans faiz oranı TR Libor son 1 ayda 187 baz puan yükselerek yüzde 6,91 düzeyine kadar tırmandı. 2 yıl vadeli gösterge tahvil faiz oranı da 171 baz puan artarak yüzde 7,78'e ulaştı. Birkaç hafta önce hatırlayacağınız gibi 8'leri aşmıştı. Tahvil faiz oranlarını risk primi olarak tanımlıyoruz. Risk algısı yükseldiğinden tahvil pozisyonundakiler satış stratejisini tercih ettiler. Tahvillerin temerrüt riski de paralel olarak arttığından tahvil sigortası görevi gören CDS baz puanı da makul seviyelerin dışına taştı. 1 ay önce 120'lerin altına gelen CDS şu sıralar 200 puanın üzerinde seyrediyor. Ne yazık ki tahvil faiz oranlarının yükselmesi kısa vade içinde mevduat ve kredi faiz oranları üzerindeki baskısını daha da artıracak.
Son olarak kurlara göz atalım...
Kurların yükselmesinin iki temel nedeni var. Birincisi, FED'in aksiyon değişikliği sonrası dolara talebin artacağı öngörüsü. İkincisi, iç siyasi gelişmelerin yarattığı belirsizlik ile çıkış yapan yabancı sermaye. Merkez Bankası 50 milyon dolarlık satış ihaleleri düzenlemesine rağmen bana mısın demiyor. Büyük olasılıkla Merkez Bankası ihale yöntemi yerine doğrudan müdahale yöntemine dönecek.
Sözün özü, piyasaların tılsımı bozuldu gibi. Artık risk algısı olumsuz yöne doğru kaymaya devam edecek. Yinede panik yapmaya gerek yok. Ancak, yeni pozisyon açılmasında dikkatli olmayı öneriyorum. Altını unuttuğumu sanmayın, bu hafta değineceğim...
