• BUGÜNKÜ YENİ ASIR
  • Namaz Vakitleri
  • VavTv Canlı Yayın
Demir bacaklı kadın

EKREM DURUL

Demir bacaklı kadın

Tüm yazıları
Giriş Tarihi: 11 Ekim 2025

Çocuk felci nedeniyle yürüyemeyeceği söylenen Wilma Rudolph, azmiyle sadece tekrar yürümekle kalmadı; olimpiyat tarihine üç altın madalyayla adını yazdırdı. "Dünyanın en hızlı kadını" unvanını alan Amerikalı atlet, başarılarıyla hem spor dünyasını hem de toplumsal önyargıları derinden sarsan ilham verici bir simgeye dönüştü.

Wilma Rudolph'un hikayesi, bir insanın azimle neleri aşabileceğinin en güçlü örneklerinden biridir. 1940'ta Tennessee'nin Saint Bethlehem kasabasında, on dokuz kardeşin yirmincisi olarak doğdu. Prematüre doğduğu için hayatta kalacağına bile ihtimal verilmiyordu. Üstelik dört yaşına geldiğinde çocuk felcine yakalandı ve sol bacağı felç kaldı.
Doktorlar bir daha yürüyemeyeceğini söylediler. 11 yaşına kadar sol bacağında metal bir protezle yaşadı. Ama Wilma, bu kaderi kabul etmedi.
Her hafta ailesiyle birlikte 80 kilometre uzaktaki fizik tedavi merkezine gidiyor, annesinin sabırla yaptığı egzersizlerle yavaş yavaş yürümeyi öğreniyordu. 12 yaşında artık desteksiz yürüyebiliyor, hatta koşuyordu. Sekizinci sınıfta basketbol oynamaya başladı. Liseye başladığında basketbol oynamaya devam etti ve atletizmde yarışmaya başladı.
Rudolph, ikinci yılında lise basketbol takımıyla 803 sayı atarak lise kız basketbolunda yeni bir rekor kırdı. Lise koçu hızlı hareketlerinden dolayı ona "Skeeter" (sivrisinek) takma adını verdi.

ÖZGÜRLÜKLE YARIŞMAK
Wilma'nın koşmakla ilişkisi yalnızca spora dair değildi; bu onun özgürlüğe açılan kapısıydı. Lisede atletizme başladı, yeteneği hızla fark edildi.
Henüz 16 yaşındayken, 1956 Melbourne Olimpiyatları'nda ABD'nin 4x100 metre bayrak takımında bronz madalya kazandı. Ancak gerçek mucize, dört yıl sonra Roma'da gerçekleşecekti. 1960 Roma Olimpiyatları'nda Wilma Rudolph, 100 metre, 200 metre ve 4x100 metre yarışlarını kazanarak tek Olimpiyatta üç altın madalya kazanan ilk Amerikalı kadın atlet oldu. Dünya onu "siyah inci" ve "dünyanın en hızlı kadını" olarak tanıdı. O yarışlarda zarafetle koşuyordu; her adımı sanki yıllarca süren bir mücadeleye verilen cevaptı. Amerikalı sporcuya "uçan çikolata" lakabı takıldı. hatta rivayet o'dur ki, bu lakap kendisine Halit Kıvanç tarafından hediye edilmiş ama Romalı gazetecilerin üzerine kalmıştı. Wilma, sadece pistte değil, toplumsal alanda da devrim yarattı.
1963'te atletizmi bıraktıktan sonra tüm şöhretini insan haklarını savunmak ve adaletsizliklere karşı çıkmak adına kullandı. ABD'nin güneyinde ırk ayrımının hala güçlü olduğu yıllarda, başarıları siyah Amerikalılar için bir umut simgesine dönüştü.
Kendi doğduğu şehirde onun onuruna düzenlenen törenin ırksız bir biçimde yapılmasını şart koştu. Bu, Clarksville tarihindeki ilk karma kutlama oldu. Atletizmi bıraktıktan sonra ayrıca öğretmenlik ve antrenörlük de yaptı, genç kızlara ilham verdi. "Zaferin anlamı, başkalarının seni yenememesi değildir; senin asla pes etmemendir," diyordu. Spor tarihçisi Bud Greenspan onun için "Kadınların Jesse Owens 'i oydu, bu sporu baştan sona etkileyip değiştirdi, tüm algıları ve ön yargıları eritti" demiştir. Wilma Rudolph 1994'te ise henüz 54 yaşındayken kansere yenik düştü...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.