Medyanın bitmeyen ayrılık haberlerinden hepimiz yorulduk. Gün geçmiyor ki; gazete sayfalarında televizyonlarda şok diyebileceğimiz vefat haberleri ile karşılaşmayalım.
Nesillerin de şansız dönemleri vardır. Garip bir dünya kaosu içinde yuvarlanıp giderken, şikayet ettiğimiz hangi konu mevcutsa herkes bu zincirin içinde ve tüm ortak kaygılarımız aynı. Nefes nefese bir koşturmaca içindeyiz ve özlediğimiz, erteleyerek yaşadığımız hayatın kıyı köşe kapmacaları da artık kabak tadı verdi. Hepimiz yorgun savaşçılarız. İyimser olmak için çabaladığımız ne varsa, su gibi akıp gidiyor. Olumsuzlukların içinde kaybolmak istemesek de, güzel olan bir şeyin tadını çıkarma zevkinin kalmaması gibi bir durumun paylaşımcılarıyız. Hayat şikayet kutusu gibi oldu. Evrene mektup yazmak diye benimsediğimiz son yılların bir moda akımı var. "İyi düşün iyi olsun" tüm iyi düşünen insanların bir bir kaybolduğunu görünce o durumların da cazip olmadığını anlayıp, 'elde var sıfır' boşluğuna düşüyoruz.
"Nereden nereye" dediğimiz bir tekerlemenin içinde olsak bile, yüzyıllardır tüm insanlık bu cümleyi tekrarlıyor. "Ayrılık, özlem, hüzün, kaybolmak, aramak" son dönemlerin kilit kelimeleri. Hepimiz bir buton seçiyoruz ve kurgularımızı bu kelimelerle yoğuruyoruz.
HAYAT GÜL BAHÇESİ DEĞİL
Televizyondaki haberleri dinleyemez olduk. Dünyanın neresinde yaşarsanız yaşayın, her ülkenin kendi coğrafyasının bir draması var. İnsanın sevildiğini bilmesinin arkasındaki dost sayısı önemli aslında. Hayat sevgi üzerine kurgulanmış fakat astarı yüzünden pahalı olan ve bize ucuz gelen, bir nefret olgusuna takıldık gidiyoruz.. Kırgınlıklar, dargınlıkların da sonu var. Ne yaparsak yapalım; hayatımızın her anına sahip olamıyoruz.
Begüm'ün bilindik bir hikayesi vardı. Sevilen bir eş ve güzel iki çocukla perçinlemiş bir hayatı yaşarken tersine dönmüş bir kaosun içine düşmüştü. Eğitim aldığı okullara yaklaşmak, bazılarının hayal bile edemediği bir şeydi. Hayatın her dönemi ona "Gökten zembille inmiş" duygusu yarattığı için acılara hazır olamamıştı. Eşinin iflası, babasının vefatı, Begüm'ün yıllar sonra iş hayatına atılması derken, kendini diplerde bulması ve depresyonun derinliklerinde dolaşmaya başlamasıyla karşıma çıktı. Sürekli ağlayan ve yaşamadan şikayet eden bu bitkin kadın tabiri caizse ruh gibiydi.
Yaşam aldatıcı bir mevsim gibidir. Ne zaman yağmur yağacağı, ne zaman güneşin açacağını bilmek çok zordur. Yaşamın bir gül bahçesi olmadığını anlatmak için epey zorlandım.
TESLİM OLMUŞUZ BİR KEZ
Aslında herkes için sürprizdir hayat. Benim de öğrenmeye çalıştığım hepimizin ortak profili, hikayelerimiz farklı olsa bile tecrübelerimizi yapılandıran yaşadıklarımız.
Yaşamı boyunca tekerlekli sandalyeye mahkum olanlar, çocuk yuvalarında anne, baba kelimesini anlamını bilmeden büyüyen ve gelen tüm ziyaretçilerine bu duyguyla el uzatanlar, hapishane koğuşlarında bir gün daha güneşi, denizi görmek için Allah'a yalvaran, ömrü boyunca ışığı tanımayan ve yol kenarlarında sağlıklı insanlara el uzatan avuçların hüznünü hiç yaşadın mı? diye sormak istedim.
İşin kolayına kaçarız çoğu kez.
Hızlı mutluluklar çabuk sonuç alabileceğimiz işler... Sevgiler, duygular derinleştikçe bedeller de artıyor. Bazen hüzünler, ayrılıklar bizi olgunlaştırıyor.
Onlar olmasa belki de, yaşadığımız bu hayatın anlamı kalmazdı.
Uzaktaki sevgiler, kaybolan arkadaşlıklar, unuttuğumuz kişiler, bizi bize hatırlatan olayların oyuncularıdır.
Kayıtsız şartsız teslim olmuşuz bir kez, kendi hikayelerimizin ayrılıklarına. Hepimiz birbirimizin yaşamında saklıyız. Kendimizi bu kuytularla ararken, kayboluyoruz.
O hiç sevmediğimiz ayrılıklara, vedalara teslim oluyoruz. Her ayrılık hüzün kokar ve biz bu kokuyu bilerek geldik gezegenimize..
