Diyanet İşleri Başkanlığı 10-12 Eylül 1973'te Bolu'da bir vaizler semineri düzenler. Diyanet'ten üst düzey yöneticilerin katıldığı seminere Nurettin Topçu (1909-1975) konuşmacı olarak davet edilir. Onun yaptığı konuşma metni kitap olarak çıktı (Vaaz ve Dua Vaizlere Konuşma, Dergah yayını, Mayıs 2025). İki gün boyunca bu kitapçıktan bazı alıntılar sunacağım.
Topçu'ya göre: "Vaaz ve hutbe iman aşısı yapmaktır. Kalbimizi Kur'an'a yaklaştırmaktır."
Şöyle diyor: "Bazen dualarda dinliyorum, bir iki saat evvel yine dinledim.
Hoca efendi, dinin düşmanlarını, vesaireyi, falanı, filanı "Kahhar ismi ile kahreylesin" dedi. "Amin" dediler. Allah Allah, bu bizim haddimiz mi? Biz Allah'ın rahmetini tebliğe memur değil miyiz? O kahretmesini kendi bilir, kahretmesi için Allah'a yalvarma haddimiz değil. Bizim elimizde olan bir kuvvetten mi bahsediyoruz?
Biz rahmetini dileriz sadece ama kahırdan, kahretmesinden falan bahsetmeye, böyle bir dilekte bulunmaya, böyle bir dua yapmaya hakkımız yok."
BEDDUA YOK
İslam tarihinden örnek verir: "Taif'te kendisine hakaret edenlere bedduayı bile caiz görmeyen İslam Peygamberinin Mekke'nin fethinden sonraki tutumunu bir düşününüz. (...). Malazgirt'teki Alparslan'ın alicenaplığını bilirsiniz. Kudüs'teki Selahaddin-i Eyyubi'nin alicenaplığım bütün dünya tarihleri de hayranlıkla karşılıyor.
Biliyorsunuz ki Haçlılar Kudüs'ü aldılar. Aslan Yürekli Rişar denilen İngiliz imparatoru, İngiltere kralı Kudüs'e girdi, yediden yetmişe kadar müslümanları kesti. İki sene sonra Selahaddin-i Eyyubi Kudüs'ü aldı, bir kişinin burnunu kanatmadı.
Ve bu ondan sonraki Türk İslam dünyasının yükselişinin temel taşıdır; bu ve bu gibi olaylar. Her çeşit düşmanlara karşı ne korku duyacaksınız ne kin ne de onlara karşı bir şiddet kullanma ihtiyacı...
Allah'a sığınmanız ve Allah'm emri dairesinde vazifenizi irşat yoluyla yapmanız yeter. Onlarınn tehlike olduğunu bildiğiniz yerde de asla kıymet vermeyerek cihadınızı yapacaksınız. Onlara da düşman olmayacaksınız, onları da rahm ü şefkatle tutup kaldıracaksınız."
ÜMİTSİZLİK YOK
Muhtemel itirazlara cevap verir gibidir:
"Bugün mümkün olmayan şeylerden bahsediyorsunuz" demeyiniz. O imkanları Allah tertip eder. Bizim işimiz temiz ve samimi dilekler araştırmaktır, bizim işimiz budur. Realitenin arkasından giderseniz çok fena. Realite durdurulmaz bir şekilde büyük kalabalığın madde tapınışına gider. Biz de mi arkasına düşelim? "Biz realiteye karşı gelemeyiz" [diyorlar]. Allah'tan ümitler kesildi mi, bu imansızlıktır.
"İnsanların tuhaf bir zihni var. Bir şeyi yapmak, kurmak ve falan gün falan saatte çıkarmak istiyorlar ve herkes kendi ömründe idealini gerçekleştirmek istiyor. Bu küstahlıktır, talihsizliktir. Bizim ömrümüz diye bir şey yoktur, yeryüzünde yaşayan, asıl hakim olan ilahi iradedir. Seni kullanır, çocuklarını kullanır, onu kullanır, kullanır kullanır. İstediği zaman gerçekleşir, ben onun ne zaman gerçekleşeceğini bilemem, O'nun bileceği iştir, ben O'nun aletiyim, O'nun emrindeyim, hizmetkarıyım.
Ben bugünkü vazifemi yapacağım, ne olursa olsun hak budur diyeceğim.
Ama efendim böyle dedin de ne oldu?
Bana "bunu böyle söyledin de bugüne kadar ne çıktı?" diyenler oldu. Bunlar uzağı görmeyenlerdir, kendini bilmeyenlerdir, Allah'ı hiç tanımayanlardır."
