Güne George Bernard Shaw'un bir sözüyle başlıyorum. Yazı yazmak için bilgisayarın başına geçtiğimde ilk gözüme çarpan onun şimdi yazacağım sözü oldu. Diyor ki ünlü düşünür: "Yaşlandığımız için oyun oynamayı bırakmayız, oyun oynamayı bıraktığımız için yaşlanırız."
Bu sözün üzerinde düşünelim mi hep birlikte. Eminim hepimiz farklı yerlere varacağız. Hepimiz kendi bakış açımıza göre değerlendirme yapacağız. Doğrusu da bu. Bir filmin veya romanın veya şarkının etkilediği yerleri herkes için farklı olabilir. Aynı reaksiyonları vermeyebiliriz. Ben gülerken siz ağlayabilirsiniz. Ama işte bir de ortak duygular vardır hepimizi ağlatan, hepimizi güldüren.
Bu sözün anlatmak istediği konuda da.
Mesela yaşlandıkça öfkeli, bıkkın, kötümser olmak gibi. Aklıma hemen bizim düşünürlerimizden Doğan Cüceloğlu'nun sakin ama keyifli ve düşündürücü anlatımları geliyor. Ve içinde çok önemli bilgiler olan kitapları.
Şöyle der kitaplarında: "Bana göre bu ülkedeki ailelerin çoğu soğuk, bıkkın, küskün, kötümser ve öfkeli insan üretim fabrikası."
KÖTÜMSER VE ÖFKELİ İNSANLAR
KÖTÜMSER VE ÖFKELİ İNSANLAR
Demek istiyor ki: "Soğuk, bıkkın, küskün, kötümser ve öfkeli insanlar karı-koca-büyükanne-büyükbaba-amca-dayı-hala-teyze oluyorlar ve kendileri gibi soğuk, bıkkın, küskün, kötümser ve öfkeli nesiller yetiştiriyorlar."
Niçin ve neden peki?
Konuyla ilgili bir de gözlemi var. Okuyalım..
"Güneşli bir günde açık havada oturuyorum. İlerdeki masada bir büyükbaba ve büyükanne iki yaşlarındaki kız torunlarıyla gelmişler. Uzun süre çocuk sandalyesinde oturtulduktan sonra aşağı inmek istedi. Büyükanne nihayet indirdi ve çocuğu dedeye emanet ederek kendisi bir yerlere gitti. Kız çocuğu ayakta durmaktan, yürüyebilmekten, hareket edebilmekten çok mutluydu; kuşlar gibi kollarını çırpıp olduğu yerde zıplıyor ve yüzü gülücükler saçıyordu. Yürümek istiyor, bütün istediği yürümek ve çevrede tehlikeli hiç bir şey yok. Dede, sürekli, 'Hayır! Gitme! Dokunma! Gel buraya!' demeye başladı. İri yarı bir erkek garson çocuğun yanından geçerken dede, 'Bak bu abi sana kızıyor; gel yanıma!' demeye başladı. Bütün yapmak istediği gezmek, görmek, yaşamın o an sunduğu olanakları görmek ve keşfetmek. Ama yasak."
SEVGİSİZ DEDE
SEVGİSİZ DEDE
Doğan Cüceloğlu'na göre dede "saygısız ve sevgisiz biri". Çünkü 'saygı ve sevgi' içindeki bir dedenin şöyle davranacağını düşünüyor:
"Saygı duyan bir dede çocuğun etrafı keşfetme, gezme ve görme isteğine saygılı davranır ve çocuk gezerken onun arkasından kendisi yavaş yavaş yürürdü. Çocuk bir şeye baktığı zaman dede ona baktığı şeyin ne olduğunu söylerdi: 'Evet, kuş dala konmuş. Kedi ona bakıyor. Bak sana bakanlar gülümsüyor, çünkü sen çok şirin bir kızsın, seni seviyorlar,' diyerek dede çocuğun arkasından yavaş yavaş yürür ve dünyayı ona anlaşılacak ve dost bir yer yapmaya çalışırdı."
Demek istiyor ki Cüceloğlu: "Dünyayı keşfetmesine izin verilen ve kendiyle dünya arasında anlamlı bir ilişki kurabilecek gücü olduğuna inanan çocuk, çocukluğunu doya doya yaşar. Olgun ve yetkin bir yetişkin olur. İşte böyle yetiştirilen çocuklar neşeli, şevkli, cana yakın, iyimser ve sakin insanlar olurlar.
Parktaki dede ise davranışıyla çocuğa şu mesajı veriyor: "Dünya tehlikelerle dolu ve senin bunları anlamaya ve baş etmeye gücün yok. Merak etmek, keşfetmeye çalışmak iyi bir şey değil. Dünyaya, yaşama, insanlara ve kendine güvenme. Büyüklerin dediğinden başka hiçbir şey yapma; yanımdan ayrılma. İçinden gelen mutluluk önemsiz, sakın ona uyma. Yaşam coşkusunu yaşamaya hakkın yok, hatta o coşku geldiği zaman kork ve onu kontrol et. Hayatını yönetemezsin, otoriteye itaat senin yapabileceğin en akıllı davranış olur. Hiç unutma: Yaşamak yasak ve tehlikelidir."
İşte bu yüzden çevremiz çoğunlukla soğuk, bıkkın, küskün, kötümser ve öfkeli insanlarla dolu. Bundan kurtulmak için oyun oynamayı bırakmayalım...