Transferin türlü türlü formülü var. Basit bir zihin cimnastiği ile şu başlıkları sıralayabiliriz. Tecrübeye sarılma, deneme- yanılma, parayı bayılma veya parayı geleceğe yatırma gibi. Tabirleri mazur görün ama işin aslı bu. 80'lerden bu yana o kadar çok takviye çeşidi gördük ki. Yugoslav ekolünden, Brezilya ekolüne, kasetten izlenip de getirilenlere, futbolcuya benzemeyene hatta bu toprakların bazı yıldızların son durağına dönüşmesine bile şahit olduk. İyisi de vardı kötüsü de. Yıldızı da vardı kendisini yıldız sananı da. Ne demişti Guus Hiddink, "Yıldızlarla çalışmak zor değildir. Zor olan daha az yetenekli olup kendisini yıldız sananlarla çalışmaktır." G.Saray'ın son dönemde yaptıkları ise başka bir seviyeye oturttu işi. Evet her hamlesi doğru çıkmadı, hatalar da yaptı fakat bazı oyuncuların 33, 34'ten sonra değil erken de gelebileceğini anlattı bize. Başkanlar değişti, teknik adamlar değişti ama bakış açısı ve vizyon sabit kaldı. Sneijder'ın 29'un da, Osimhen'in 25'inde gelmesi gibi mesela. Onda bile "Niye burayı tercih ettiler ki, demek ki başkaları istemedi" dediler. Ama diyenler bu cümlelerini yutkunup yediler. Şimdi de Leroy Sane. En verimli dönemlerinden birinde burayı tercih etti. Onun da yaşı 29. Kariyerinde sadece üç takım var. Schalke, City ve B.Münih. Ne oynadığını, nasıl oynadığını bilmeyen yok. Varsa da öğrenmek için takip edilebilecek mecra çok. Gelelim başlığa? Bu transferi nasıl okumalıyız kısmına. Birincisi yukarıda da dediğim gibi kulüp vizyonu olarak okuyabiliriz. Bir diğeri de üç sene üst üste elde edilen şampiyonluk sonrası artık Avrupa'da başarı harekatının başladığını söyleyebiliriz.
