Atatürk, Türk Tarih Kurumu'nu, Türk ve Türkiye tarihinin evrensel çağdaş bilim perspektifinde incelenebilmesi, bu konuda yapılacak akademik çalışma ve araştırmalara destek olunması, yurttaşların da bu konudaki bilinçlerinin arttırılabilmesi amacı ile 15 Nisan 1931 tarihinde kurmuştu. Kurum, 94 yıldır bu amaçlar doğrultusunda sayısız kitap ve araştırma yayınladı. 2025 yılında çıkardığı kitaplardan birisi de Mustafa Çolak tarafından yazılan 'Enver Paşa' kitabı(*). 4 Ağustos, Enver Paşa'nın ölüm yıl dönümüydü. 4 Ağustos 1922'de, yanında Teşkilat-ı Mahsusa'nın liderlerinden Kuşçubaşı Hacı Sami'nin de yer aldığı bir kısım eski İttihatçılar ile birlikte, Türkistan'ın bağımsızlığını sağlamak için Ruslarla mücadele ettiği Buhara'nın Belcuvan bölgesindeki Abıderya köyü yakınlarındaki Çegan Tepesi'nde ölmüştü. Ne hazindir ki, kendisinin Harbiye Nazırı ve Genelkurmay Başkanı olduğu Birinci Dünya Savaşı'nın başlarında, İttifak Devletleri Çanakkale'ye saldırdığında, eğer başarılı olup Boğazlar'a ulaşırlarsa, ana karargâhı Anadolu'nun içlerine ve Kafkasya'ya taşıma planlarını bizzat başında bulunduğu heyet oluşturuyordu. Ancak Mustafa Kemal liderliğindeki kahramanlar, düşmana Çanakkale'de geçit vermeyince bu plan, uygulanamadan tozlu raflardaki yerini aldı.
İZLER BIRAKTI
Enver Paşa'nın, Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerinde hem siyasi hem de askerî bakımdan derin izler bıraktığını kimse inkâr edemez. Tarihe meraklı olmasa da okuyucularımızın çoğu, Paşa'nın Osmanlı'yı Birinci Dünya Savaşı'nda Almanların yanında savaşa sokan başlıca etken olduğunu ya da Sarıkamış'ta, yanlış stratejileri yüzünden on binlerce askerin donarak şehit olmasındaki başrolünü bilir. Almanya, Birinci Dünya Savaşını, 'Blitzkrieg' adını verdikleri savaş stratejisi ile başlattı. Almanya'nın siyasi emelleri ise Avrupa ülkelerini ve bu ülkelerin hâkimiyet alanındaki bölgeleri kendi emperyalist sınırlarına dâhil etmek, dolayısıyla deyim yerindeyse dünyayı sömürgeleştirmekti.
Nitekim, Birinci Dünya Savaşı'ndaki başarısızlıklarına rağmen, bu emellerine ulaşabilmek için İkinci Dünya Savaşı'nda yeniden sahneye çıktılar.
Tekrar o zamana dönersek, Birinci Dünya Savaşı'nda Almanların ünlü 'Blitzkrieg' planları, Rus Doğu Cephesi'nde ve Fransızlara karşı girişilen batıdaki cephede aksamaya başladı. 2 Ağustos 1914 tarihinde zaten Osmanlı-Alman ittifak anlaşması imzalanmıştı; dolayısıyla, Almanların zorlandıkları doğu ve batı cephelerindeki bir kısım Rus ve Fransız-İngiliz askerinin bu bölgeden başka cephelere kaydırılması bir zorunluluk hâline gelmişti.
Nitekim Osmanlı savaşa dahil olduğunda, Ruslar Kafkas Cephesi'ne ve İngilizler de Süveyş Kanalı için ordu birliklerini buralara kaydırmak zorunda kaldılar. 18 Mart 1915 ile 9 Ocak 1916 tarihleri arasında gerçekleşen ve Birinci Dünya Savaşı'nın seyrini değiştirdiği kadar Türk kahramanlığını da destanlaştıran Çanakkale Savaşları'ndan yukarıda bahsetmiştik. Dönemin payitahtında görevli Alman Askerî Misyon Başkanı Liman von Sanders, Osmanlı İmparatorluğu'ndan beklentilerini, biraz da iktidardaki Enver Paşa ve şürekâsının ağızlarına bal sürecek tarzda şöyle ifade ediyordu: "Sizler sadece boğazları savunmak ve uzaklardaki sınırlarınızı korumakla kalmayacaksınız;
Mısır ve İran'ı yeniden fethedecek, Kafkasya'daki soydaşlarınızı bağımsızlığa kavuşturacak, Hindistan ve Afganistan'a etkinizi ulaştırırken Avrupa'da da müttefikiniz olan biz Almanlara büyük yardımda bulunmuş olacaksınız..."
SARIKAMIŞ OLAYI
Bu vizyonun, hayalperest İttihatçıların İslamcı ve Türkçü kanadının duygularına hitap etmediğini kim söyleyebilir?... Ancak aynı Liman von Sanders, Enver Paşa'nın Kafkas Rus Ordusu'na karşı yaptırmak istediği taarruza karşı çıkıp, kendisine teklif edilen III. Ordu Komutanlığı'nı kabul etmeyecek kadar da basiretlidir. Dönemin ordu komutanı Hasan İzzet Paşa, Enver Paşa'yı "Bu mevsimde, bu coğrafyada bir taarruzun telafisi mümkün olmayan sonuçlara yol açacağı" konusunda açıkça uyarır ve emir böyle olacaksa istifasının kabulünü ister. Ne kadar trajiktir ki, ordu komutanlığını üzerine alan Enver Paşa, bizzat bölgede tüm yetersizlikleri görüp askerlere de "Askerler, hepinizi ziyaret ettim. Ayağınızda çarık yok, sırtınızda paltonuz olmadığını da gördüm. Lakin karşınızdaki düşman sizden korkuyor" diyecek kadar gerçeklikten kopuk bir halde taarruz emrini verir ve on binlerce asker donarak şehit olur! Rus kaynakları kendi kayıpları için 32.000, Osmanlılar için de 60.000 rakamını not ederler. Bunlardan 23.000'i çatışmada şehit olurken kalanlar soğuğa ruhlarını teslim etmişlerdir. Sarıkamış felaketi sonrası, taarruza karşı çıkan Liman von Sanders, Enver Paşa'yı bu konuda destekleyen Genelkurmay Başkanı Brosart von Schellendorf ve III. Ordu Kurmay Başkanı Felix Guse'nin görevden alınması için harekete geçtiğinde, bu uygulamayı durduran yine Enver Paşa olacaktır! Guse'nin Sarıkamış ile ilgili savunması kan dondurucudur: "O'na göre, kışın saldırı yapılmayıp savunmada kalınsaydı, salgın hastalıklarla askerlerin çoğu zaten ölecekti. Hiç olmazsa taarruz ile bir kısım Rus askeri yok edildi. Hasta yatağında ölen askerin düşmana zararı olamaz!" Tarih, Enver Paşa gibi rasyonaliteden yoksun, hayalci kişiliklerin devletin en üst kadrolarını işgal ederek ülkeyi nerelere sürüklediğinin ibretlik öyküsünü tüm gerçekliğiyle bizlere yeniden hatırlatıyor.
(*)Atatürk Kültür,Dil ve Tarih Kurumu,Türk Tarih Kurumu Yayınları xx.dizi. sayı:12.Sertifika 43191.
Mustafa Çolak. Enver Paşa.Ankara2025.
