Aysun'la birlikte uzun süredir yurt dışı tatili yapmamıştık. ETS Tur'la çıktık, Mikonos, Santorini, Atina- Pire turu attık ve iki günlük Alaçatı finaliyle İstanbul'a döndük. Anlatacak çok şey var.
***
Huzurlu seyahatin birinci maddesi birlikte olacağınız arkadaşlarınızla aynı frekansta olmak. Özgürce, gönlünüzce, keyfinize göre gezmek var; guruba bağlanıp, turlara odaklanıp, oradan oraya koşturmak var. Bizim yanımızda Murat Soydan kardeşimiz vardı ve biz birinci şıkkı seçmiştik. Hiç de pişman olmadık. Özgürce gezdik, tozduk, mutlu olduk...
***
Çeşme'den Aegean Paradise gemisiyle başladı seyahatimiz. 1990'da Yunanlı bir armatör Japonya'da yaptırmış. Rahattı kamaramız. Hava hiç bozmadı, kamara ve geminin içinde klimalar iyiydi. Kaptanımız Yunanlı, personelimizin çoğunluğu yabancıydı...
***
Mikonos özgürlükler adası. Yeşillikten nasibini almamış, kupkuru. Ama ruhu var. Kimliği var. Yıllar önce eşcinsellerin buluşma ve özgürce yaşama beldesiyken şimdi dünyanın her tarafından turistlerin eğlenmek ve gezmek için akın akın geldiği bir turistik cennet olmuş. Ağaçsız bir ada nasıl olur da dünyanın önde gelen gezi dergilerinden "Conde Nast Traveller" tarafından dünyanın en güzel adası seçilir?
Çünkü daracık sokakları var. Bu sokaklar korsan baskınından ve rüzgardan korunmak için inşa edilmiş. O daracık sokaklar küp şeklinde beyaz badanalı evlerin arasından geçiyorlar. Labirent gibiler. Bembeyaz balkonlardan rengarenk begomviller sarkıyor. Evler, dükkanlar sardunyalarla süslenmiş. Ege'nin bir yakasında bizim Allah vergisi sahip olduğumuz yemyeşil kıyılar, Ege'nin Yunanistan tarafında insanoğlunun eseri yapay bir cennet var.
Eşcinselleri merak eden, Mikonos'un şöhretini duyan turist adedi o kadar artmış ki, eşcinseller kendilerine adanın içinde ayrı mekanlar yaratmaya başlamışlar. Yollar tertemiz, insanlar saygılı, kimse kimseye karışmıyor, ortalıkta maganda yok ve insanlar habire yürüyor. Adadaki taksi adedi 30'u geçmiyor.
Bizdeki gibi aklına esen istediği türde, izin alabildiği kadar katlı binalar yapmamış. Dağ taş imara açılmamış. Evler de, oteller de aynı mimari yapısı içinde. Bizdeki gibi arabesk ve vurdumduymazlık yok. İşte bu yüzden Mikonos bir kimlik sahibi. Turistler bunun için akın akın Mikonos'a taşınıyorlar...
***
Santorini başka bir alem. Dünyada beni en çok etkileyen yerler arasında ilk beşe sokacağım bir başka cennet. M.Ö. 1500'lerde volkanik bir patlama sonucu oluşmuş. Yerleşim alanı 300 metre yüksekte. Adanın kuzey ve güneyinde volkanik kumlarla kaplı sahilleri var. Bu özellikte sahillerin bir de Karayip Denizi'ndeki Haiti'de olduğunu duydum. Arazinin özelliği nedeniyle yetiştirdikleri üzümler de farklı. Bu nedenle şarapları da kendine özgü bir tat taşıyor.
Teleferik kullanmazsanız 588 basamakla, ya da aynı yolda katırların sırtında Fira köyüne ulaşabiliyorsunuz. Fira da, Oia da harika görüntülere sahip. En karakteristik yerleri mavi kubbeli kliseleri. Restoranları, barları, konaklama alanları kat kat falezler üzerinde ve inanılmaz güzellikte. Adanın en yüksek noktası İlyas Peygamber Dağı'na vakit kalmadığı için çıkamadık. Santorini insanda tiryakilik yaratacak özelliklere ve güzelliklere sahip bir ada. Mutlaka görülmeli...
Güneşin batışını izlerken kalamar ve ahtapot yediğimiz Niki Restoran'ın sahibi 30 yıl önce Moda'dan Santorini'ye göç etmiş bir Rum. Türkçesi mükemmel, hiç unutmamış. İstanbul'a selam söyledi...
***
Atina'ya bir gün yetmez. Ama şans eseri karşımıza çıkan rehberden farksız taksi şöförü Takis bize öylesine yardımcı oldu ki, Atina'yı neredeyse karış karış tanıdık. Gece hayatını yaşayamadığımız Plaka'da ise 4-5 saat geçirdik. Yedik, içtik, gezdik. 55 yıldır evli olduklarını söyleyen, erkeğin anne tarafının İzmirli olduğunu ve Amerika'dan Atina'ya göç ettiklerini öğrendiğim bir çiftin dükkanından resim aldık. Takis bizi Atina'nın sembolü Akropolis'i en güzel gören kafeteryaya götürdü ve kahvelerimizi içip Pire-Atina gezimize de orada nokta koyduk.
***
Yeni süper starımız Alaçatı'da iki gün geçirmek Yunan adaları turundan sonra çok iyi geldi. Özellikle tavsiye ederim. Dostlarımız Perihan ve Mehmet Ali'nin iki yıl önce özene bezene yapıp açtıkları Kurabiye Otel bizim değişmez konaklama yerimiz oldu. Alaçatı'nın Hacı Memiş yolu bu yaz en gelişen sokak olmuş. Alaçatı'yı diğer tatil beldelerimizden ayıran özelliği de aynı Yunan adalarında tanık olduğumuz gibi tarihi dokuya önem verilmesi. Bir de yollarındaki taşlar iyi bir alt yapıyla düzgün bir hale getirilebilse...
Artura Gallery'de Uğur Çalışkan'ın heykel ve resimleri beni şaşkına çevirdi. Metin Ünsal'ın sergisine de kapanmadan yetişebildim. Seyyar midyeci (Bostanlı Midye) Mehmet Ali Çolak'ın midye kültürü ve sohbeti, sonra da sipariş üzerine ertesi güne yaptırttığı kestaneli ve jumbo karidesli midye dolmaları da Alaçatı'daki yeni keşiflerim oldu.
Ama yazılarını zevkle okuduğum Öncel Öziçer'in mükemmel bir ahçı olduğundan haberim yoktu ve son Alaçatı gecesinde onun sokak ortasındaki restoranında yediklerim damağıma bayram gibi geldi. Sevgili dostlarım Işın ve Şükran Çelebi de son gecenin bonuslarıydı...
Bir haftalık seyahati ancak bu kadar özetleyebildim...
Kısacası şurup gibi bir tatildi...
