• BUGÜNKÜ YENİ ASIR
  • BIST 78.384,78
    EURO 4,4760
    USD 3,8608
    GBP 3,8608
    CHF 3,8608
    JPY 3,8608
Kabağın sahibi HAKAN URGANCI

Kabağın sahibi

hakan.urganci@yeniasir.com.tr Tüm yazıları
Giriş Tarihi: 16.01.2016, 00:00

Vaktiyle bir derviş berbere gidip: - Vur usturayı berber efendi, der. Berber dervişin saçlarını kazımaya başlar. Tam bir tarafı bitirip usturayı diğer yana vuracakken, mahallenin kabadayısı içeri girer. Doğruca dervişin yanına gider, başının kazınmış tarafına sert bir tokat atarak:

- Kalk bakalım kabak, kalk da tıraşımızı olalım, diye bağırır.

'Dövene elsiz, sövene dilsiz' olan, halktan gelen her şeyin Hak'tan geldiğine inanan derviş, sabreder. Fakat kabadayının tıraş esnasında da dili durmaz, sürekli alay eder dervişle. Kabak aşağı, kabak yukarı!

Nihayet tıraş biter, kabadayı dükkandan çıkar. Henüz bir kaç metre gitmiştir ki, kontrolden çıkan bir at arabası yokuştan aşağı hızla gelerek kabadayıyı altına alıp sürükler. Kabadayı, başı taşlara vura vura can verir. Berber dervişe bakar, sorar:

- Bu ceza biraz ağır olmadı mı derviş efendi?

Derviş düşünceli bir şekilde cevap verir:

- Vallahi gücenmedim ona. Hakkımı da helal etmiştim. Gel gör ki, bu kabağın da bir sahibi var. Eğer o gücendiyse, bilemem.

Hikaye işte...

Nereden geldi aklına, diyenler için.

Hadi biz bu meydanlarda insanları havaya uçuran, masuma kıyanları derviş misali görmezden gelsek, elsiz olsak, dilsiz olsak. Olur mu? Olmaz ama diyelim ki oldu. Peki, bunlar hiç mi düşünmez? Kabağın bile sahibi varken, bu canların hiç mi sahibi yok? Aman diyeyim...

Hayvanını bul

İstakoz. Filmin adının Türkçesi bu. Hayatınızda izleyip izleyebileceğiniz en garip filmlerden biri. Konu, günümüzde geçiyor görünümünde olmakla birlikte, bambaşka bir dünya fikri var beyazperdede. Filme bir yanıyla bilimkurgu diyebiliriz. Ancak bir uzay filmi beklemeyin. Sadece konusu buna yakın. Oysa film, ilişkiler ve toplum baskısı üzerine bir eğretileme, bir kara komedi.

Film için biraz kilo alıp sıradanlaştırılmış olan Amerika'nın yeni popüler çocuğu Colin Farrel, başrolde. Adamın karısı yeni ölmüş, adam yalnız kalmıştır. Bu dünyada bütün yalnız kalanlar, Otel adı verilen bir tür rehabilitasyon merkezine gönderilirler. Otele adım atan yalnızlar, kırk beş gün burada konaklama hakkına sahiptir. Bu süre içinde kendilerinden orada bir eş bulmaları istenir. Eğer bulursanız önce bir yatta balayına çıkacak, ardından da medeniyete geri dönebileceksiniz. Hatta o dönemde bir kavganız olursa, 'ilişkiyi kurtarsın' diye yanınıza bir çocuk da verilir. (Tanıdık geldi mi?) 45 gün içinde eşinizi buldunuz yani! Eğer bulamazsanız sizi 'İstediğiniz' bir hayvana dönüştürüp ormana salacaklardır. Korkunç, değil mi? Ötekileştirmenin ve baskının böylesi!

Mahalle baskısının Hollywood'cası... Kimileri midilli olurken, kimisi istakoza dönüşmek ister. Bu arada o ormanda, toplum dışı, anarşist bir grup yaşamakta ve bu düzene karşı çıkmaktadır. Kulağa hoş geliyor, değil mi?

Oysa davulu sesi ormandan hoş gelir misali, onların da kuralları vardır. O komünde yaşayacaksanız duygusal ilişki kurmanız yasaktır. Tamamen bireysel bir hayat yaşamazsanız yine korkunç cezalandırma çeşitleri mevcuttur. Sonuçta, kahramanımız nereye gitse felah bulamaz. Bu kah güldüren, kah şiddet içeren çarpıcı filmi izlerken aklıma 'Sen ne zaman evlenicen?' diye baskı yapan teyzeler geldi. Eminim sizin çevrenizde de bu 'otel katibelerinden' (!) vardır. Şu anda tek düşündüğüm şey; Henüz evlenememiş bir insan olarak, teyzeler seçim yapmamı isterse, dönüşeceğim hayvanı bulmak.

Yeşilçam yokmuş, pöh!

Hani yoktu Yeşilçam ? İyi ki yok, bir de olsa...

Ülkede bu kadar çok AVM ve sinema salonu olmasına rağmen uzun zamandır birinci sınıf vizyon filmlerinin (yabancı filmleri kastediyorum) kendilerine gösterim şansı bulamadığını üzüntüyle izliyorum. Sinema salonlarının yüzde yetmişinde yerli filmler oynuyor. İyi örnekler yok mu? Elbette var. Ancak bir elin parmaklarını geçmez. Bununla birlikte, kaliteli Amerikan gişe filmleri, (Star Wars filan değilse) İzmir'de sadece bir sinemada tek seansta gösterime giriyor, haftasına kalkıyor. Üzücü! Örneğin, Tarantino'nun en sevmediğim filmi olmasına rağmen 'The Hateful Eight' de aynı kaderi yaşıyor.

Hayır, elbette film sektörümüz gelişsin ama bunca yatırım ve bunca salon, üstelik bunca seyirci varken artık biraz gelişelim, değil mi? Sulu zırtlak komediler yüzünden yüz milyon dolarlık filmleri DVD'den izlemek de koyuyor insana...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
GÜNÜN YAZARLARI
SON DAKİKA