Ulaştırma ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım, mevcut hükümetin en başarılı bürokratı...
Etkili bir bakanlık dönemi oldu. Türkiye özellikle haberleşme ve ulaştırma alanında patlama yaptı. Bu yadsınamaz bir gerçek...
Milletvekili seçildiği İzmir'i ise hiç unutmadı. Sürekli halkın arasındaydı, İzmirlilerle birebir sohbet etti, sorunlarını paylaştı. "35 İzmir" projesini başlattı, çalışmalar sürüyor.
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu ile rakip değil, "dostane bir iletişim" içinde olmayı tercih etti. Bu süreçte polemikten kaçındı...
Görünen köy kılavuz istemez, derler. Binali Yıldırım'ın kimliği de, bu sözün tam tarifi...
Yaptıkları ortada, yapacakları da...
***
Binali Yıldırım'ı yıllar önce, son genel seçimin bir gün öncesinde, Pasaport'tan Karşıyaka vapuruna binerken görmüştüm. Halkın arasındaydı, yanında korumalar yoktu. CHP'liler, İzmirlileri seçim bürosuna çağırırken, o halkın arasında olmayı tercih etmişti. Yolculuk boyunca onu izlemiştim; yol boyunca İzmirlilerle samimi bir sohbet yaptı.
Bunu köşemde de belirtmiş, CHP'lilerin "İzmir, nasılsa çantada keklik" tavırlarına tepki göstermiştim.
İşte bu anlayış sonucu, seçimde İzmir'de CHP ile Ak Parti arasındaki makasın daraldığına tanık olduk... Sonuçta Binali Yıldırım İzmir Milletvekili oldu.
Üzerinden yıllar geçti.
Önceki gün Başbakan Erdoğan, kabinesinin en başarılı ismi Binali Yıldırım'ı İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı'na aday gösterdi.
***
Doğru bir tercih, iki nedenden...
İlki, İzmirlilerin, Ak Parti'ye tepki vermesine karşın, Binali Yıldırım'ı sevmesi, takdir etmesi...
Diğeri de, Yıldırım'ın seçildiği takdirde gerçekten İzmir'de önemli hamlelere imza atacağına İzmirlinin inanması...
***
Fakat, sadece aday tercihiyle görev bitmiyor, hele söz konusu şehir İzmir ise...
Çünkü, Türkiye'nin genelinde seçimlerden zaferle çıkan Ak Parti, İzmir'de istediği sonuçları bir türlü alamıyor.
Bunun nedenleri çeşitli ve sadece "Ak Parti gelirse yaşam tarzım değişecek" korkusuna da dayanmıyor.
Sadece bu neden üzerinde duruyorsa Ak Parti kurmayları, yanılıyor bence...
Sorun yalnız bu değil...
Hiçbir şekilde dayatma istemiyor İzmir... Çünkü, üç büyük dine asırlarca ev sahipliği yapmış, hoşgörüyle sahip çıkmış bu toprağın insanları, Atatürk Cumhuriyeti'nin başta laiklik, devrim prensiplerine sıkı sıkıya bağlı...
Aksi bir tutum, sadece Ak Parti'de değil, kim olursa olsun tepki alıyor. Ve bu tutuma da İzmirli, saygı gösterilmesini istiyor, taviz vermiyor.
Bunun için, son yıllarda adresi CHP oldu; kimi zaman eleştirse de, öfkelense de oyunu bu partiye verdi.
****
Bu Ege insanının Atatürk sevgisi de bir başka... Önüne geçilmemez bir sevda bu... Kişiliğine, görüşlerine, devrimlerine yürekten bağlılar.
Onun aleyhinde tek bir söze bile tahammülleri yok. Çünkü Atatürk ilkelerinin, 90 yıl geçmesine karşın gerektiği kadar hayata geçmediğine inanıyorlar.
Dün de bugün de...
Hele demokrasi, kadın özgürlüğü, din ve fikir hürriyeti, ülkesinin bölünmez bütünlüğü, tüm gerçeklerden öte İzmirliler için...
Yatırım gelmese de, sanayide atılım yapmasalar da, böyle yaşamaya razılar.
Çünkü Atatürk'ün yarattığı bu kazanımlara dokunulması, isyan ettiriyor yüreklerini...
İşte bu yüzden Türk bayrağının üzerinde Atatürk posterleriyle yürür İzmirliler; evlerine, balkonlarına, dükkanlarına ve de otomobillerine asarlar.
Nedenler çok, sıralarsak yerimiz yetmez ama özü bu işte. Atatürk bu kentin yüreği, dünü, bugünü, geleceği olmuş...
Değiştirmek zor.
Bunu faşizan bir tutum olarak değerlendirmek de, ahmaklıktır, iki yüzlülüktür.
İzmirliler için "toplumsal bilinci" herşeyin üstündedir. Birbirlerini hiç tanımadan, görmeden, ortak hareket etme, ortak düşünme yetisine sahiptirler.
Ve bu, dünyada az rastlanır bir ayrıcalıktır. Sadece bu özelliğiyle bile diğer şehirlerden, bütünüyle farklıdır.
***
Kentlerin, şehirlerin değerleri, öngörüleri, hikayeleri vardır. Onu iyi okumak, ona gerçekçi bakmak, nitelikli değerlendirme yapmak, geçmişini iyi görmek gerekir.
Bu ülkede de İzmir, iyi okunması gereken bir şehir... Bunu sadece söylemde değil, her alanda bu şehrin insanına hissettirmek gerekir.
Birilerinin iddia ettiği gibi, CHP'nin kalesi falan değil İzmir, hiçbir zaman da olmadı.
O işin "kolaycı" tarafı...
Siz değerlerine dokunmaz, kendi yasalarını dayatmaz, özgürlüğüne kavuşturan Atatürk'üne saygı gösterirseniz, önemli bir adım atmış olursunuz.
Ulaştırma Bakanı ve Ak Parti İzmir Milletvekili Binali Yıldırım, akıllı, zeki, başarılı bir insan... 4 yıldır iç içe yaşadığı İzmirlilerin değerlerine saygı duyduğunu hissettirirse, etkili olur bence.
Çünkü bu şehrin insanı, elde edemeyenlerin suçladığı gibi ne kafatasçı, ne de faşist... Tek dertleri değerlerine sahip çıkılması, önemsenmesi...
Hele, çantada keklik hiç değil... Yoksa manyak mı bu insanlar, geleceğini dinamitlesin!
GÜNÜN SÖZÜ
Maç başlangıcında kale seçimi için Yazı-Tura atıldığında, ben hep 'Tura' derim... Benim tek derdim, Mustafa Kemal Atatürk'ün yüzü yere gelmesin.
Metin Oktay
Şadıman Şenbalkan şiddeti anlatıyor
Köşe yazmak, hele kitap, roman; bir kadının çocuk doğurması gibidir. Sancıların ardı arkası kesilmez.
Yazar için bundan kurtuluşun yolu, kafasında oluşturduğu yazı konusunun kaleme ya da bilgisayar tuşlarına dokunmasıdır.
Tıpkı bir annenin yavrusunu kucağına aldığı an gibi...
Ondan sonrası kolay, çorap söküğü gibi gelir yazı... Anlatılmak istenen tüm objeler sıra sıra dökülür hafızadan ekrana...
İnanılmaz bir andır bu... Tutku ötesi bir şeydir.
***
Şadıman Şenbalkan İzmirli, güçlü bir yazardır. Kolaya kaçmayan bir yönü, bir kişiliği vardır.
Bu yüzden kitapları, romanları "araştırma" kökenlidir. Esas olan kendi iç dünyası; tutkulu değil, gerçeklerle örülüdür.
"Bencil Kırılmalar"da anlattığı şehit analarının yaşadığı dramı okuduğunuzda gözyaşlarınıza engel olamazsınız, öylesine gerçektir. Zira onları birebir yaşar Şenbalkan... Hepsiyle konuşmuştur.
"Hoşgeldin Ben Hoşçakal Sen"de okuduğunuz iç hesaplaşma, öyle tutkuludur ki, alır götürür sizi hesaplaşmalar ülkesine...
Bu sevdayla 11 kitap yazmıştır Şadıman Şenbalkan... Sosyolog yüreğini yazar kimliğiyle "harika" buluşturmuştur.
***
Son olarak da toplumumuzun kanayan yarası olan kadına şiddeti kaleme aldı Şenbalkan... Hem de son derece güç, meşakkatli ve özveri gerektiren, aylar süren bir çalışma sonucunda...
Belki de sadece ülkemizde değil dünyada bir az rastlanan bir çerçevede, "Kadına Şiddet, Madalyonun Öbür Yüzü" kitabıyla...
Önceki gazetelerden derlediği şiddet haberlerini koydu kitabına, sonra şiddetin tarihini, sosyolojik ve psikolojik nedenlerini araştırdı, yazdı.
Bununla da kalmadı, en önemli ve etkili ayrıntıyı ekledi kitabına; röportaj becerisini...
Türkiye'nin tanınmış isimlerini, milletvekillerini, bilim insanlarını, toplum mühendislerini, gazetecileri ekledi, görüşleriyle...
İstedi ki, tüm bu farklı görüşlerden, kadına şiddetin alfabesi çıksın, başardı da; çıktı, hem de tüm çıplaklığıyla...
Bunun için öncelikle kutluyorum sevgili Şadıman'ı...
***
Şimdi o şifreyi yazmamı istemeyin artık benden, bu çok kolay bir fikir alışverişi olur. Alıp bu kitabı okuyun; hem yazara, hem de emek veren yayınevine, hem de geleceğe bir katkınız olsun.
Çünkü İzmirli yazarlar gerçekten çok güç şartlarda fikir dünyasında yer alıyor. Maddi sorunlar yaşaya yaşaya...
Popüler olana destek vermek kolay, önemli olan başarılı, etkili kalemlere, bu desteği yaşatmak...
İzmir'in kimliğini dünyaya yaymak, hatta İzmirliye kattığı yaşama sevincine destek olmak için bundan daha iyi ve adil bir yol olamaz.
Bu kitabı okuyan şiddet düşkünü, kadına el kaldıran insan müsvettelerinin yerin dibine gireceğine eminim.
Yani, öylesine etkili.
Bir güven resitali
Makedonyalı Göçmenleri Birleştirme Dayanışma Derneği Başkanı Şaban Yaprak'ın davetiyle eşimle katıldım Kuşadası'ndaki bir Makedon gecesine...
İzmir'de yaşayan Makedon kökenliler ve Makedonya'nın Ankara Büyükelçisi Goran Taşkovski ve Ateşe Alev Süleyman'ın onur konuğu olarak katıldığı gece tam anlamıyla, çağdaş bir toplumun nasıl olması gerektiğini ortaya koyan bir güzellikteydi.
Atatürk'ün babası Ali Rıza Efendi'nin hemşehrileri, sevgi ve saygı dolu yürekte buluşmuştu sanki...
Gece boyunca hep birlikte oynadılar, coştular, büyük heyecan yaşadılar.
***
Ne dedikodu vardı ortamda ne de çekiştirme... Birbirinden şık, modern giyimli insanların, mini etekli genç kızların, kadınların, eşleriyle el ele tutuşmaktan keyif alan erkeklerin bir araya geldiği gecenin ana teması bence birbirlerine duydukları güven ve sevgiydi.
Kimse karşısındakinden çekinmedi, kimse "o benim hakkında ne düşünür" demedi.
Müthiş bir güven resitaliydi gecenin özeti...
Çağdaş bir Türk kimliğini hissettim gece boyunca... Benim de baba tarafım Makedon göçmenidir.
1928 yılında göç etmişler İzmir'e...
Bir kez daha anladım ki Ege'nin, İzmir'in çağdaş yüzünde, göçmenlerin payı çok büyük... Çağdaş toplumlaşmada gerçek bir şanstır bu.
Zira göçmenlerin "aydın" yürekleri, hem ortak fikirde, hem de yaşam tarzında açıkça ortada...
