Teğet geçmek yakınından geçmek...
Sadece bu kadar mı acaba?
Yakınından geçmek... Acaba; yakınından geçmeyip 'tam ortası'nda olduğumuz, içinde yaşadığımız ama 'teğet' geçtiğimiz şeyler yok mu? Ya da tam ortasındayken bizi teğet geçen şeyler? Kimbilir; hayatın her anı, belki de bir teğet geçme anı...
Gitmek mesela... Bir şekilde sonsuza kadar gitmek. Hayata; kendi tercihin ile zamansız veda ederek gitmek. Güzel, çirkin, başarılı, başarısız, zengin, yaratıcı, üretken dünyanın herhangi bir yerinde, herhangi bir konumda kadın, erkek...
İçinde bulunduğun hayatın getirdiği herşeyi bırakıp, veda etmek. Teğet geçmek...
Ya da zamansız, beklemediğin bir anda, sevdiklerinin beklemediği bir anda; ayrılmak, ayrılmak zorunda kalmak.
Neden? Bilmiyoruz. Sadece cevabının olmasını umut ederek soruyoruz...
YARIM KALANLAR
Bir şekilde gitmek. Yarım kalan sözler, anılar, hayaller, kimbilir belki de anlatılamayan sevgiler ile; aslında hep burada kalarak gitmek. Hayatı teğet geçmek, teğet geçilen bir hayatı yaşamak.
Kalmak belki de teğet geçme anı...
Kalabilmek için kendini aramak. Hayatın ritmini bulmaya çalışmak. O ritm ile uyumlu olmak ya da olamamak... Yeteneklerine, yapabileceklerine bakmak, zorluklara rağmen zerafet ile uyumlanmayı istemek.
Kabul etmek ya da etmemek belki de...
Geleni kabul etmek ya da direnç göstermek.
Kendine sorun çıkarmak, içinde yaşadığın çevreye sorun çıkarmak...
Kendini bulmaya çalışmak, 'oldum' derken, aslında 'hiç olmadığını' fark etmemek...
Dünya'ya ufak bir delikten bakmak...
Sadece kendine, içinde bulunduğun çevreye odaklanmak... Sadece o noktada, 'o kişi', 'o düşünce' olarak yaşamak...
Olabileceğin her şeyi fark etmeme hali.
Nereye ait olduğunu bilmemek belki de. Kendine 'teğet' geçme halinde olmak zorunda bırakılmak.
Kocaman bir dünyada söylenen gruplarda, söylenen şartlarda ve sınırlarda yaşamak belki de.
HER ŞEY İLE MÜCADELE
Sınırları reddetmek, sürüden ayrılmak, gelebilecek, olabilecek her şey ile mücadele etmek. Teğet geçmek belki de sadece yaşadığımız sınırlı dünyayı.
Yaşadığımız dünya; savaş-barış, güzel-çirkin, fakir-zengin, hasta-sağlıklı, genç-yaşlı, kadın-erkek, aşk-nefret, sevmek ve sevmemek. Biri olurken diğeri olamamak, bazen aynı anda hepsine sahip olmak. hem herşey, hem hiçbirşey olmak. Belkide sadece bir kalbe sahip olmak...
Aşk belki de. Hissetmek. Hissettiğini yaşamak veya aşkı yaşamamayı tercih etmek. Ya da sevip de söyleyememek.
Söylemek ve yaşamak mı teğet geçmek, söylemeden; yaşamaktan vaz geçmek mi?
GÜZELLİKLER VE ÇİRKİNLİKLER
Kendi tercihimiz ile teğet geçtiğimiz hayat, dünyaya ait güzellikler. Ya da çirkinlikler? Peki, ya kendi isteği olmadan 'teğet' yaşamak zorunda olanlar. Şu güzel dünyanın kimbilir hangi mahallesinde yıllarca yaşayıp, güzellikleri yaşayamamak.
Onlar neye teğet geçiyor? Ya da kim onları teğet geçiyor?
KENDİ SESİNİ BULMA
Yanı başımızda olup biteni bilmek ve sessiz kalmak, ya da yapacak bir şey varken yapmamak mı acaba geçtiğimiz en büyük 'teğet'? Belki etrafımızdaki sesleri, yaşadığımız kenti dinlemek, ufacık bir yapabilme ve yapma hali; kendi sesimizi duymayı, kendimizi bulmayı 'teğet geçme' halinden 'birlikte' yürüme haline geçmeyi sağlar mı acaba?
BELKİ DE BİR 'MERHABA'DIR
Kimbilir, belki de teğet geçme hali aslıda bir vaz geçme hali değildir. Belki kendi sesimizi bulma halidir. Belki teğet geçtiğimiz, bizi teğet geçen her şey, herkes, bize bir hediyedir. Teğet geçtiklerimiz farklı güzellikleri yaşama şansı veriyordur.
Teğet geçenler olmaması gerekenlerden koruyordur. Hayatın teğet geçtiği kimbilir hangi kentin hangi köşesinde yaşayan biri bize 'iyi olma' ya da bir 'kalbe dokunma' ya da anımıza 'teşekkür etme' şansı veriyordur. Kimbilir belki hoşçakal dediğimiz her şey aslında bir merhaba'dır... Siz kime ya da neye hoşçakal diyorsunuz?