Sergen'e ilişkin, Kuzeyliler- Güneyliler misali, farklı ikili yorumlar dolaşıyor ortalıklarda... Bir kısım; alt yapıdan gelişi, hem Beşiktaş, hem de Türk Futboluna verdiği katkılarını büyük bir aşkla dile getirirken, diğer kısım ise bir sezonu tamamen bitiremediğinden ve de futbola fazla ayırmadığından dem vuruyor. İleri sürülen bu iki fikrin, 'Sen neresindesin?' diye sorulacak olursa, 'Tam ortasındayım!' derim. Yani; yarım kilo oradan, yarım kilo buradan... Tamam, adam yetenek... Tamam, adam zeka küpü... Tamam, adamın öngörüsü müthiş ancak, futbola ne kadar zaman ayıracağı şüpheli mi, şüpheli! Ha, Sergen'in takımdaki üç günlük ilk esintilerine bakarsak, Abdullah Hoca'nın gitmesinden ötürü büyük bir rahatlık gözlemlenebiliyor.
Daha bi iştah, daha bi topa sahip olma oranı, ilk göstergeler bence... Nitekim bu arzulu çabalar sonucunda, golün adı Burak Yılmaz oluverdi, dakika yirmi dokuzda...
YAŞLILAR KAZANDIRDI
Çok geçmeden, Victor'un ters bir kafa vuruşunu Skoda'nın gole çevirmesindeki kabahati, niye Karius'a yükler insanlar?
Baş suçlu Victor, sonrasında Vida varken, niye Karius? Niye, niye? Bu süreç devam ederken, sürekli çimdiklendiğim Elneny'de gözüm(!) Dinime-imanıma adam, tam bir 'avantacı!' Savunmanın arasında dolaşıyor...
Sağdan alıp, sola veriyor! Elbette hal böyle olunca, en çok pas yüzdesi onda gözüküyor ama, yemiyor bendeniz(!) Ne yazıktır ki Sergen Hoca gibi bir uyanık, çözemiyor bu avantacıyı! Aminu'nun kaçırdığı ve direkten dönen iki topu, bu müthiş mücadelenin sonucunu değiştirebilirdi. Gerçekten Rizespor, müthiş direnç gösterdi, Beşiktaş'a karşı...
Tamam da, dün akşam 'Yaşlı!' olarak nitelendirilen Gökhan Gönül ile taçlandırdılar 'taze' hocalarını... Yaşlı Atiba... Yaşlı, Burak Yılmaz... Abdullah Hoca'nın şamar oğlanı yaptığı Ljajiç ve kimsenin sevemediği Karius sayesinde... Neyse... O, müthiş imza töreni... Rize deplasmanı... Gelen galibiyet...
Hoşgeldin Usta... Hoşum bu akşam...