• BUGÜNKÜ YENİ ASIR
  • Namaz Vakitleri
  • VavTv Canlı Yayın
Duygular ile barışmak

AYSUN METE

Duygular ile barışmak

Tüm yazıları
Giriş Tarihi: 30 Ağustos 2025

Hayat zaman zaman aklımızın erişemeyeceği yalnızca kalplerimizin tanıyabileceği duygularla karşılar bizi. Özellikle kayıplar... Yokluk hissi... Ve en çok da sevdiğimiz insanları kaybetme korkusu... Bu duygular bazen öyle derinleşir ki insan kendi içinde bir karanlıkla baş başa kalır. Böyle zamanlarda kimimiz kaçar, kimimiz savaşır, kimimiz ise duygunun içinde usul usul yürümeyi öğrenir. Ben başlangıçta kaçmayı seçtim. Yüzleşmek ağır geldi. Kendimi oyalayacak ne varsa ona tutundum. Bahaneler ürettim, olmadık meşguliyetler icat ettim. Kalbimin sesini bastırmak için zihnimi bir an bile susturmak istemedim. Çünkü acıdan korunmanın tek yolunun, ondan uzak durmak olduğunu düşündüm ya da deneyimledim. Fakat zamanla anladım ki; bastırılan her duygu, toprağın altına gömülen bir tohum gibi sessizce kök salıyor içimizde. Büyüyor. Derinleşiyor. Ve bir gün hiç ummadığımız bir anda, bizi en savunmasız yerimizden yakalıyor. Yani kaçmak çare olmadı. Aksine, duygudan kaçtıkça ona daha çok esir oldum. Ve sonra usulca teslim olmayı öğrendim. Ağlamam gerekiyorsa ağladım öyle sessizce değil, içimi döke döke, hıçkırarak, kalbimi akıtarak...
Öfke geldiyse bastırmadım; kelimelere döktüm, ifade ettim. Kırılgansam inkâr etmedim; kabuğuma çekilmek yerine açıkta kaldım.
Çünkü şunu fark ettim: Bir duyguyu gerçekten dönüştüren şey, onu bastırmak değil, onunla birlikte kalabilmekti. Zira her duygu ancak tanındığında hafifliyor. Ancak yaşandığında geçiyor. Ancak onurlandırıldığında bizi özgür bırakıyor...

YAŞAMAK MI?
Bu ikisi arasında çok ince bir çizgi var aslında. Duyguyu yaşamak; onu fark etmek, anlamlandırmak ve kabul etmek demek. Boğulmak ise, duygunun esiri olup, onunla birlikte karanlığa sürüklenmek...Bu ayrımı yapabildiğimizde, aslında iyileşme başlıyor.
Öfkeyi bastırabilmek birçok kişi için bir başarı gibi görünür. Öyle ya, öfkesini kontrol eden insan olgun bir insandır, değil mi? Ancak sormak gerekir: Bu zaferin bir bedeli var mı?
Çoğu zaman evet. Bastırılan öfke bir gün, hiç beklenmedik bir anda başka bir biçimde karşımıza çıkar. Belki bir tartışmada... Belki küçücük bir olayda patlayan bir öfke nöbetiyle... Bazen de bir baş ağrısı, bir mide sancısı, içe çöken bir kırgınlık olarak...
Psikologlar der ki: Öfke, bastırılmak için değil, anlaşılmak için vardır. O, içimizde bir şeylerin yolunda gitmediğini haber veren bir içsel alarmdır sadece. Bu yüzden onu tanımak, dile getirmek ve sağlıklı biçimde ifade etmek; hem kendimize hem karşımızdakine karşı adil olmak demek.
Aşk: Kalbinizi cebinizde taşıyabilir misiniz? Aşk, hepimiz için derin bir deneyim. Ancak aşkın bizi ele geçirmesine, irademizi teslim almasına izin vermek... İşte bu yıpratıcı olabilir.
Ben âşık olduğum zamanlarda duygularımla hareket eden biriyim. Ama bir noktada, içimdeki kontrol mekanizması işlemeye başlar. Ve mantığım mutlaka devreye girer. Çünkü bilirim ki; yoran, tüketen, değersiz hissettiren bir aşka göz yummak, aşkı değil, acıyı yüceltmektir. Bu yüzden sık sık şöyle derim: Kalbimi cebimde taşırım. Bu söz, yüzeyde bir mesafe duygusu barındırsa da, aslında derin bir teslimiyeti temsil eder. Çünkü herkes kalbini cebinde taşıyamaz. Kalbini oraya koymak, onu göz önünde tutmak, gerektiğinde çıkarıp yeniden sunmak büyük bir farkındalık ve cesaret ister. Kalbimi cebimde taşımak,duygularımın farkında olarak sevmek,kendimden vazgeçmeden sevmeyi başarabilmekle ilgili. Hepimiz olumsuz duygularla yüzleşiriz: Kayıp, yalnızlık, hayal kırıklığı, kıskançlık, korku... Ve çoğumuz bunları bastırmayı öğrenmişizdir. Çünkü böyle öğretilmiştir: "Güçlü ol." "Ağlama." "Kızma." "Unut." Oysa bastırılan hiçbir duygu kaybolmaz. Sadece yer değiştirir. Kimi zaman strese... Kimi zaman sabırsızlığa... Kimi zaman ise içsel bir boşluğa dönüşür... Bana göre, negatif duygular düşmanımız değil. Aksine, onlar daha iyi bir hayatın başlangıcı bile olabilir. Eğer biz onları dinlersek... Onlardan kaçmak yerine, onlarla konuşmayı denersek... Bize kim olduğumuzu ve neye ihtiyacımız olduğunu fısıldarlar.

BASKILAMA
Bu yolculukta kendime basit ama etkili bir harita çizdim. Belki siz de kendi hayatınıza uygulayabilirsiniz:
*Duygu gelir, direniriz, bedenimiz sıkışır
*Fark ederiz. İsimlendiririz. İfade ederiz. Duygu boşalmaya başlar
*Yaşarız. Deneyime dönüşür. Anlayış geliştiririz. İyileşme başlar.
Bu harita, size sadece duygularla başa çıkmayı değil,onları dönüştürmeyi de öğretebilir. Bence düşünün.
Ve unutmayın... Bir duyguyu hissetmek sizi zayıf kılmaz. Aksine, bu; sizi kendinize yaklaştıran en insani, en onarıcı adımdır. Kendinize şu izni verin: hissetmeye.
Çünkü bastırılan her şey bir gün başka bir biçimde geri döner; ama yaşanan ya da içinden geçilen her duygu, sizi biraz daha özgürleştirir.
Ve belki de en kıymetlisi şudur: Her duygunun bir dili var. Yeter ki susmak yerine, onunla konuşmayı öğrenelim.Belki de en derin şifa, tam da orada bizleri bekliyordur.
Kendinizle barış içinde, duygularınızla temas halinde, içten ve gerçek hissedebileceğiniz günler diliyorum...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.