Kriz sürecinde derin uykuya dalmış olan "enflasyon" yeniden uyanmaya başladı. İki açıdan kritik önem taşıyor enflasyonun yükselişe geçmesi. Birincisi, merkez bankalarının büyümeye yönelik para politikalarında konsantrasyonları bozulacak, yani faiz oranlarının düşük seviyelerde tutulması zorlaşacak. İkincisi, gerek maliyet cephesinden gerekse talep cephesinden gelecek enflasyonist baskılar çıkış ivmesini yavaşlatacak.
Kriz sonrası dönemde üç temel sorunun bizleri bekleyeceğini defalarca dile getirmiştik; Bütçe açıkları, işsizlik ve enflasyon. Reel kesim ile mali kesim birbirinden ayrı değerlendirilmediği için, bugünlerde mali piyasalardaki düzelmeler kullanılarak ekonomiler pompalanıyor. Her ne kadar ortalığa iyimserlik saçılsa da bundan sonrası için ekonomilerin yol haritaları belirlenemiyor.
G-20 ülkeleri finans bakanları ve merkez bankası başkanları birkaç kez toplandılar gündem belirlemek için. Ancak, "Krizden çok iyi çıktık, beklentilerden hızlı çıktık, koordineli ve kararlı tedbirler aldık"
demenin ötesine geçemediler. Washington'da yine toplanacaklar... Toplantı gündemi yine aynı. "Nasıl bir yol haritası olmalı" sorusunun yanıtını arayacaklar.
PETROL FİYATLARI
Ortak hedef krizden kurtulmak olduğundan çatlak ses fazla çıkmamıştı. Ama, son birkaç toplantıda bazı önlemleri benimsemeyenler bir üst perdeden seslerini duyurmaya çalışıyor. Örneğin, IMF'nin bankalara getirmek istediği yeni vergi düzenlemesi, başta ABD olmak üzere bazı ülkelerden kabul görse de öncülüğünü Kanada'nın yaptığı diğer ülkeler de karşı çıkıyor. Diğer taraftan, Yunanistan kurtarılsın mı yoksa kaderine mi terk edilsin sorusuna da farklı yanıtlar geliyor.
Krizden çıkış sarhoşluğu sona ermek üzere... Ülkeler yine ekonominin gerçekleri ile baş başa kalacak ve bunlardan çıkış konusunda ortak arayış içine girecekler.
Yukarıda verdiğim 3 temel gerçekten enflasyona kısaca değinelim...
Ekonomiler kriz sonrası yeniden mal ve hizmet üretmeye başladı. Dolayısıyla, hammadde ve aramal talebi de paralel olarak artıyor. Özellikle petrol gibi temel girdi fiyatlarının hızlı bir yükselişi söz konusu. Varil fiyatı 50 doların altına inen ABD petrolü geçen hafta ekonomilerdeki düzelmeler sonucunda 2008 yılının Ekim ayı fiyatlarına geri döndü ve 85 dolarlara kadar tırmandı. Aynı şekilde üretimde önemli girdi kabul edilen kauçuk ve inşaat malzemelerinin fiyatları da birkaç ay içinde yüzde 20-30 dolaylarında yukarı çıktı.
FİNANSMAN MALİYETİ
Maliyet cephesinden enflasyona gelecek en hayati unsur finansman maliyetleri olacak. Bu konu şimdilik dikkatlerden kaçıyor. Oysa, düşük faiz oranlarına alışmış üretici ve tüketiciler faizlerin yükselmesi ile üretim ve tüketim maliyetlerini artıracaklar. İktisadi davranışlarında da bir süre bocalama yaşayacaklar.
Enflasyon verilerine baktığımızda Türkiye'nin işsizlikte olduğu gibi üst sıralarda olduğunu gözlemliyoruz. Mikro ölçekli ülkeleri çıkardığımızda Türkiye yaklaşık yüzde 9 ile beşinci sırada yer alıyor. Birinci yüzde 26.2 ile Venezüella, ikinci yüzde 14.8 ile Hindistan. Hindistan'ın ardından yüzde 12.9 ve yüzde 11 ile de Pakistan ve Ukrayna geliyor. Merkez Bankası enflasyon karşısında endişe duymadığını basın bültenlerinde vurguluyor. 2010'da hedeften sapma söz konusu olsa da 2011'de enflasyonun tamamen kontrol altında olacağının altını çiziyor. Vermek istediği mesaj "bu enflasyon artışı sonucunda faizleri yükseltmem. Çünkü bu geçici bir yükselme."
Özetle merkez bankaları faiz konusunda direnebildikleri kadar direnecekler. Eğer maliye politikaları sıkılaştırılıp bütçe açıklarının önüne geçilebilirse, bu takdirde merkez bankaları orta vadede enflasyonu, faizleri fazla yükseltmek zorunda kalmadan kontrol altında tutabilirler.
