Merkez Bankası iki temel hedefe ulaşmak için daha önce uygulanmamış politika bileşiminden olumlu sonuç almaya çalışıyor. İki temel hedefi fiyat istikrarı ve finansal istikrar. Aslında, son aylara kadar Merkez Bankası'nın tek ana hedefi fiyat istikrarıydı. Gerek küresel gerekse Türkiye ekonomisindeki gelişmeler sonrasında Merkez Bankası ikincil hedef olarak finansal istikrarı da eklemek zorunda hissetti kendisini.
Öncelikle politika araç bileşimini hatırlayalım, sonrasında hedefe ne kadar ulaştığı sorusunun yanıtını verelim...
Ekonomisi ısınmış, gelişmekte olan ülke merkez bankalarının küresel krizden çıkış sürecinde izledikleri iki ana yaklaşım var. Birincisi, politika faiz oranlarını artırıp parasal sıkılaştırmaya gitmek. Ek olarak sıcak para girişlerini engelleyici önlemlere başvurmak. Ek önlem çok önemli. Çünkü, faizlerin yükselmesi yabancı sermayenin risk iştahını açıyor ve sıcak para girişini teşvik ediyor. Dolayısıyla, faiz artırım kararını sıcak para ataklarının olmadığı zeminde almak gerekiyor. İkinci yaklaşım ise, politika faiz oranlarını gelişmiş ülke faiz oranlarına yakın tutmak ve yurtiçi kredileri, iç talebi kontrol altında tutacak şekilde faiz dışı araçlar yoluyla parasal sıkılaştırmaya gitmek.
TEMEL YAKLAŞIM NEDİR?
Merkez Bankası ikinci yaklaşımı uyguluyor. Yani, politika faiz oranını yüzde 6.25 seviyesinde tutarak FED, Avrupa Merkez Bankası, İngiltere Merkez Bankası ve Japonya Merkez Bankası faiz oranlarına mümkün olduğunca yakın kalmaya çalışıyor. Kısacası düşük seviyelerini korumayı tercih ediyor. Diğer taraftan, iki faiz dışı araçla "miktarsal sıkılaştırmaya" gidiyor. Faiz dışı araçlardan birisi zorunlu karşılıklar, diğeri faiz koridoru.
Her iki araçla bankaların kredi kullanım alanları daraltılıyor ve kredi hacminin baskılanması planlanıyor. Aynı zamanda, faiz koridoru ile kısa vadeli sermayenin önüne geçiliyor. Evdeki hesap böyle...
Peki, evdeki hesap çarşıya uyuyor mu?
Sonuçlara baktığımızda tam uymadığını görüyoruz. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu'nun bu hafta açıkladığı verilere göre, bankaların plase ettikleri toplam kredi miktarı 622.5 milyar TL'ye ulaşmış. Toplam mevduatları ise 684 milyar TL büyüklüğünde. Rakamlara göre mevduatların krediye dönüşme oranı yüzde 100'lere yaklaşmış.
BİR CEPTEN DİĞERİNE
Merkez Bankası faiz dışı araçlarla miktarsal sıkılaştırmaya gitmesine rağmen, kredi hacmindeki artışı beklenen düzeye çekememiş. Bunu yadırgamamak lazım. Zira, Merkez Bankası, zorunlu karşılıkları yükselterek ve faiz vermeyerek bankalardan para alıyor, ama diğer taraftan haftalık repo ile belirlediği faizden para veriyor. Yani bir cepten parayı alıyor, diğer cebe para koyuyor. Aldığı ile verdiği para miktarlar aşağı yukarı aynı. Aldığı biraz fazla o kadar. Son ay enflasyonun kısmen gerilemesiyle Merkez Bankası'nın hareket alanı güçlendi. Temmuz birinci dönem anketi sonuçlarına göre, yıl sonu enflasyon beklentisi 7.25 seviyesine indi. Cari açığın ise 66.4 milyar dolar ile yılı kapatması öngörülüyor piyasa aktörlerince.
Gelinen noktada Merkez Bankası'na hükümet kanadından destek gelmesinde fayda var. BDDK ve Maliye'den faiz dışı araçlar ise sermaye ve likidite yeterlilik oranları, vergiler ile hükümetin faiz dışı harcamaları. BDDK ilk iki maddede kısa da olsa adım attı. Lakin hükümet bütçenin sıkılaştırılması ve vergiler konusunda adım atmadı.
Son soru ile yazımı bitireyim... "Merkez Bankası'ndan Temmuz toplantısında faiz değişim kararı gelir mi?", "Hayır" diyebiliriz. Çünkü, baz aldığı yaklaşıma göre gelişmiş ülke merkez bankaları, daha doğrusu FED faiz artırımına gitmeden Merkez Bankası'ndan artırım kararı beklemek doğru olmaz. Şimdilik ağaçta fazla meyve yeşermedi. Umarız yıl sonuna doğru Merkez Bankası meyveleri toplayabilir...
