Türkiye ekonomisinin bankacılık sektörü ile beraber en büyük artılarından olan mali performans son aylarda yara almaya başladı. Tam sarhoş yürüyüşü yapıyor desek yeridir. İlk büyük şok Haziran ayında gelmişti, sonrasında Temmuz ayında kısmen toparladı, ancak Ağustos ayında yeniden yalpalamaya başladı mali performans. Aşağıda detaylı bir şekilde değineceğim iki aya ait rakamlara, şöyle yüzeysel baktığımızda geçen yılın aynı ayına göre Temmuz'da olumlu yönlü değişimler, Ağustos'ta ise olumsuz olduğunu görüyoruz. Yalpalamaya rağmen, 8 aylık gidişe göre yıl sonu öngörülen bütçe rakamlarına da ulaşma olasılığının hala olduğunu da izleyebiliyoruz.. Aynı zamanda, her iki ayda da faiz dışı fazlanın sürdüğü de çıktı verilerden. O zaman aklımıza şu soru geliyor, madem mali performansta bir sorun yok, vatandaşın canını yakacak apar topar vergi oranlarındaki artışlara neden ihtiyaç duyuldu?
AĞUSTOS'TA AÇIK
Öncelikle verilere göz atalım, ardında şapkadan çıkan tavşanlara değinelim...
2012 Temmuz ayında bütçe gerçekleşmeleri geçen yılın aynı dönemine göre daha iyi bir seyir izlemiş. Hem gelirler giderlerden daha fazla artış göstermiş hem de hayati önem taşıyan faiz dışı fazla nominal çıpası artıya geçmiş. Veriler şöyle; Geçen yıl Temmuz ayında bütçe açığı 3.5 milyar TL düzeyinde iken bu yıl açık sadece 246 milyon TL'ye gerilemiş. 2011 ilgili dönemde 114 milyon TL ile faiz dışı fazla kıl payı yakalanmış iken, bu yıl fazla 4 milyar dolara tırmanmış. Genelde bütçe gelirlerin yüzde 35.4, giderlerde ise yüzde 16.8 artış olmuş.
Ağustos ayında bütçe faiz harcamaları dahil edildiğinde açık vermiş. Oysa, geçen yılın Ağustos ayında bütçe 2.8 milyar TL fazla vermişti. Diğer bir olumsuz faktör ise Ağustos ayında verilen faiz dışı bütçe fazlasının yaklaşık yüzde 50 civarında düşmüş olması. Geçen ay bir taraftan bütçe gelirlerinde azalma, diğer taraftan bütçe giderlerinde de yükselme ortaya çıkmış.
Her iki ayı bir arada değerlendirdiğimizde bütçe ile ilgili kronikleşmiş gerçek yine değişmeden karşımıza çıkıyor. Bütçe gelirleri yükselse de düşse de ağırlıklı olarak tüketimden alınıyor. Tüketim varsa vergi de var, tüketim yoksa hemen bütçe açığa geçiyor.
Bu yılın geride kalan 8 aylık performansına da kısaca bakalım...
Ocak-Ağustos döneminde bütçe açığı ne yazık ki 8.5 milyar TL'ye ulaştı. 2011 yılının ilk 8 ayında az da olsa fazla vardı. Faiz dışı fazla ise yaklaşık 5 milyar TL geriye geldi iki dönem arasında. Yılın geride kalan aylarında bütçe gelirleri yüzde 10.8 yükselirken, giderler yüzde 16'nın üzerinde artış göstermiş. Söz konusu dönemde vergi gelirleri sadece yüzde 7.5 yukarı gitmiş. Aynı şekilde, faiz dışarıda tutulduğunda bütçe harcamaları yüzde 16.7 seviyesine ulaşmış.
KESTİRME YOL
Açıkça görüldüğü gibi gelir gider dengesinin bozulmaya başlaması ile bütçe açıklarının milli gelire oranı da paralel olarak yükseliyor. Faiz oranları, kur istikrarı ve enflasyon gibi ekonomideki tüm temel faktörlerin odak noktasında bütçe açıkları ve borç stokları yer alıyor.
Eğer ipin ucu kaçarsa hızlı bir şekilde "borç çevirme sorunu" kendini belli ediyor. Bir gerçeği daha ekleyelim, mali yapıda bozulma olduğunda merkez bankalarının uyguladığı para politikalarının da doğal olarak etkinliği düşer.
Ekonomi yönetimi işin kolayına kaçan, tabi bir yerde zorunlu kaldığı yapısal reformları yapmadığından, yöntemler ile ipin ucunu fazla uzaklaşmadan yakalamak istiyor. Tüketim vergilerine yüklenerek vergi gelirlerini yükseltmeyi deneyecek. Bir dizi ürün yelpazesini seçti, tütünden tutun arabaya kadar. En can yakanı da petrol. Doğalgaz sırada bekliyor. Belki KDV'lerle dozaj artırılacak.
Ekonomik büyüme hız kesiyor, cari açıkta düzelme mali performansta düşme oluyor. Yani, bir faktör için diğeri feda edilmek zorunda. 2002'den bu yana gelişmiş ülkelerin düşük faiz politikası ile uygunlaşan küresel ekonomik iklim değerlendirilerek yapısal reformlar tamamlanamaz mıydı? Rakamların büyüsü ağır bastı herhalde. Neyse ki, vatandaşın bağışıklık sistemi geliştiğinden fazla acı hissetmiyor.
