• BUGÜNKÜ YENİ ASIR
  • Namaz Vakitleri
  • VavTv Canlı Yayın
Riskler artarken, gaz mı fren mi?

CAHİT SÖNMEZ

Riskler artarken, gaz mı fren mi?

cahit.sonmez@yeniasir.com.tr Tüm yazıları
Giriş Tarihi: 01 Ekim 2012
Yok gaza bas, hayır frene bas tartışmalarını okuyunca aklıma belediye otobüslerindeki yazı geliyor: "Lütfen sürücü ile konuşmayınız." Gerçekten bu tartışmaları yapanlara da bu sözü söylemek lazım. Merkez Bankası 2008 krizinin öncesi ve sonrasında kaza yapmadan para ve kur politikalarını uygulamaya çalışıyor. Üstelik küresel belirsizliğin çok yoğunlaştığı bir dönemde.
Öncelikle, 2001 yılında kanun değişikliği ile Merkez Bankası'nın bağımsız bir konuma getirildiğini unutmayalım. Kanunla çizilen bağımsızlık çerçevesi ise şöyle; para politikaları ve hedefleri siyasi otorite ile belirlenecek, bu politika çerçevesinde hedefe ulaşmada para politikası araçlarını ve uygulamasını bağımsızca siyasi otorite dışında Merkez Bankası belirleyecek.
Ekonomi yönetimi "Uyusun da büyüsün" diyerek belli bir büyüme hızına ulaşılamayacağını, bu yüzden Merkez Bankası'nın para politikasını gevşetmesi gerektiğini iddia ediyor. Hatta, kurların aşağı yönlü hareketine de müdahale edebilir çıkışı yapıyor. Merkez Bankası faiz ve kurlara yönelik eleştirileri biraz duymazlıktan geliyor, tavırlarıyla duruşunu korumaya çalışıyor. Ekonomi yönetiminin yaptığı eleştiriler bağlamında, Merkez Bankası gaza basmalı mı? Yoksa temkinli duruşunu korumalı mı?

ÇOK BİLİNMEYENLİ
Yanıtı, Merkez Bankası'nın ekonomiyi nasıl okuduğuna değinerek arayalım. Merkez Bankası, diğer merkez bankaları gibi 2008 krizi sonrası artan küresel belirsizlik ve buna bağlı olarak sermaye akımlarının mobilitesinin hızlanması sonucunda fiyat istikrarının yanı sıra finansal istikrarı da temel hedef olarak aldı. Dolayısıyla, hem fiyat hem de finansal istikrardan oluşan dual yapı içinde para politikasını alışık olmadığımız bir model ile şekillendirmeye başladı. Merkez Bankası politika faizi, geniş faiz koridoru ve zorunlu karşılık araçlarını sermaye akımlarının yarattığı risklerin mümkün olduğunca etkisini zayıflatma yönünde aktif olarak kullandı ve kullanıyor. Sermaye akımlarının yarattığı en hayati risk kredinin aşırı hızda yükselmesi. İklim uygun olduğunda, sermaye akımlarının yönü hemen Türkiye gibi paranın getirisinin yüksek olduğu ülkelere çevriliyor. 2010 yılında bu yüzden kredilerdeki artış oranı yüzde 35'lere kadar yükseldi. Bir sonraki yılda da yüzde 25'leri korudu.
Merkez Bankası, araç kombinasyonuna "rezerv opsiyon katsayısını da (ROK) monte etti. Sermaye akımları hızlandığında ROK katsayısını artırarak, aynı zamanda faiz koridorunu da daraltarak risk iştahı kabaran yabancı sermaye girişlerini sınırlandırma ve sonuçta finansal istikrarı korumayı tercih etti. Faiz koridoru aracının hem kredi aktarımı hem de likidite yönetimi işlevlerinden de yararlanıyor Merkez Bankası.

İÇ DİNAMİKLER

Bundan sonra küresel riskin yanı sıra, yurtiçi talep seviyesi, kredi hacminin seyri ve enflasyon beklentileri Merkez Bankası'nın radarından takip ettiği unsurlar olmaya devam edecek. Aslında tam uçuş kulesi gibi. Birçok faktörü bir arada kontrol etmek zorunda kalıyor aynen uçaklar gibi. Birbirlerine çarpmadan...
Ekonominin iç dinamikleri değişmeden yüksek büyüme hızının da maliyeti ağır oluyor kaçınılmaz olarak. İç dinamikten büyüme üzerinde sermaye birikiminin katkısının aşırı yüksek, verimlilik ve istihdamın da düşük olmasını kastediyorum. Durum böyle olunca, "Ver parayı, bir de TL'yi değerlendirme, bak ben nasıl büyüyeceğim" düz bakış açısı ile yüzde 6'ların üzerinde büyüme sağlanabilir. Ama, kredi hacminin genişlemesi, yüksek cari açık ve enflasyonist baskı gibi olumsuz faktörleri ve etkilerini de kabul etmeniz gerekir.
Gelişmekte olan ülkeler de potaya girecek gibi görünüyor. Çin ve Hindistan'da büyümenin öncü göstergelerinden PMI ve imalat sanayi üretimi kötü geliyor. İhracatçı ülkelerden Güney Kore ve Endonezya'nın ihracatı geriliyor. Uzakdoğu'dan Japonya da kıvranmaya başladı.
Böylesine zirve yapmış küresel belirsizlik varken bir hatırlatma ile sonlandırayım yazıyı; Lütfen sürücüyle konuşmayınız...


Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.