2013 yılı, geçen yılın ilk 2 ayında olduğu gibi iyimser başladı piyasalar açısından. Risk algısı aynı ölçüde kalırsa ya da biraz daha pozitife kayarsa hisse senetleri bu yılda da büyük olasılıkla çıkışını sürdürür. Söz konusu trendin ortaya çıkması için temel koşulların başında piyasa aktörlerinin risk algısı gelecek...
Peki, risk algısını hangi faktörler etkileyecek?
DIŞSAL FAKTÖRLER
* Listenin başında ABD ekonomisinin performansı yer alıyor. Büyüme hızı FED'in öngörüleri ile paralelleşerek yüzde 2.5'un üzerine çıkarsa ikinci yarı itibarıyla sorun yaşamaz borsalar.
* İkinci sırada Euro Bölgesi ülkelerinin borç batağından kendilerini hangi ölçüde kurtarabilecekleri koşulu var. Yunanistan troykadan üçüncü dilimi kurtardı. Halk da artık kemer sıkma politikasını benimsemiş görünüyor.
| Şirketler, piyasalarda esen sıcak rüzgarları kaçırmamalı. Halka açılmayı ciddi şekilde gündemlerine almalarını öneriyorum. |
* Listenin kalan kısmını içsel faktörlerle dolduralım. İçsel faktörlerin başında, Fitch'in yanında diğer iki büyük derecelendirme kuruluşunun eklenmesi geliyor. S&P ve/veya Moody's de Türkiye'nin notunu yatırım yapılabilire yükseltirse risk algısı bırakın aynı kalmayı bayağı düşer.
* 2012 yılında yüzde 3, belki de altında, bir orana düşen büyüme hızının en az yüzde 4'lere ulaşması, borsa şirketlerinin mali yapılarının, karlılıklarının iyileşmesine neden olacak.
* Merkez Bankası'nın iç ve dış talep dengelemesini önemseyerek, ihracatın büyüme üzerindeki etkisini artırmaya çalışması, cari açık sorunun hafiflemesini sağlayacak ki, bu da zayıf halkanın güçlenmesinde ve risk algısının düşmesinde kritik rol oynayacak.
* Mali disiplinden ne pahasına olursa olsun taviz verilmemesi de hayati önem taşıyor. Malum seneye seçim var. Faiz dışı fazla çıpası bırakılmamalı, bütçe performansının göstergeleri bu seviyelerde korunmalı.
* Jeo-politik faktörle sonlandıralım listeyi. Suriye gerginliği, dozajına göre risk algısına etki yapacak bu yıl içinde.
RÜZGARI KAÇIRMAYIN
Yukarıda değindiğimiz faktörlerde bir sorun olmazsa İMKB 100, 80 binleri aşarak yola devam edecek gibi görünüyor. Böyle bir eğilim oluşmuşken henüz halka açılmamış olan şirketlerin bu rüzgarı kaçırmamalarında fayda görüyorum.
Neden derseniz?
Şirket borçlanmanın yanı sıra özkaynak ile finansman yaratmış oluyor. Bedelli sermaye artırımı sonrasında ihraç ettiği hisse senetlerini satarak gerekli kaynağa ulaşıyor. Üstelik borçlanmadan. Böylece, özkaynak borç oranını aşağı çekeceğinden bir sonraki borçlanmada riskleri azaldığından bankalar daha düşük faiz oranı uyguluyor. Diğer bir unsur, halka açık olduğundan kurumsallaşıyor, müşterilerine, tedarikçilerine karşı şeffaflaştığından güven kazanıyor, daha da önemlisi, uluslararası boyutta tanınırlık sağlayabiliyor.
Yarın, şirketler açısından çok önemli bu konuya, geçen hafta yasalaşan yeni SPK Kanunu çerçevesinde değineceğim...
